28 Nisan 2014 Pazartesi

BU İYİ ŞANS İÇİN BİR NEPAL TANTRA TOTEMİ

Sevgili kuzenciğim WhatsApp'tan bana mesaj göndermiş az önce, mutlaka oku bunu diye de uyarı koymuş. Eh tabii tanıyor kuzenciğini, bilir sevdiğimi bu tip konuları. Canım kuzuuuum kuzenime de ayrıca teşekkürler, bu güzel hatırlatma mahiheyetinde ki yazı için...
Hayata bakışımı hatta hayat felsefimi demek daha doğru olur belki de, çok net yansıtan bir tantra... En çok gitmek istediğim ülke Hindistan'dan bize kadar ulaşmış... İyi ki de ulaşmış.
Üstüne kafa yorulası bir yazı...
Modernleşen hayatta bir çok değer yargımızı da kaybediyoruz...
Saygı ve sevgiden uzaklaşıyoruz...
Çağ modernleşiyor ama bizlere birşeyler oluyor...
Çalan telefonlarımıza bakmak, atılan mesajlara cevap vermekten bile kaçıyoruz artık...
İnsanlar birbirlerini önemsemez oldu...
Neyse daha fazla sıkmayacağım sizi, zaten anlatılması gereken her şey çok net bir dille anlatılmış...
İyi okumalar...

YAŞAM İÇİN ÖNERİLER:
  • Kepekli pirinçten çok ye. İnsanlara beklediklerinden daha çok şey ver ve bunu zevk alarak yap. En sevdiğin şiiri ezberle. Dinlediğin her şeye inanma, sahip olduğun her şeyi harcama ve istediğin kadar uyuma.
  • 'Seni seviyorum' dediğinde, cidden söyle.  Üzgünüm dediğinde, o kişinin gözlerinin içine bak. Evlenmeden önce en az 6 ay nişanlı kal. İlk bakışta aşka inan. Başkalarının düşleriyle asla alay etme. Tutkuyla ve derinden sev. Sonradan yara alabilirsin belki, ama hayatı komple yaşamanın tek yolu budur.
  • Anlaşmazlık durumlarında, dürüst ol. Kimseyi kırma, hakaret etme. İnsanları akrabalarına göre yargılama.Yavaş konuş, ama hızlı düşün. Biri sana, yanıt vermek istemediğin bir soru yöneltirse, gülümse ve en büyük aşkın ve en büyük başarıların daha büyük riskleri olduğunu hatırla. Anneni ara. Biri hapşırdığında 'çok yaşa' de. Kaybettiğinde, ders al. 3 'S'yi unutma: Kendine Saygı; başkalarına Saygı; herşeyde Sorumluluk. Küçük bir anlaşmazlığın büyük bir arkadaşlığı bozmasına izin verme.  
  • Hata yaptığını farkettiğinde, onu hemen düzelt. Telefona cevap verirken gülümse. Seni arayan kişi bunu sesinden anlayacaktır. Konuşmaktan, sohbetten hoşlanan bir kadın/erkekle evlen. Yaşlandığınızda, konuşma yeteneğiniz her şeyden daha önemli olacak. Biraz yalnız kal.
  • Değişikliklere kucak aç, ama değerlerini yitirme. Suskunluğun, bazen, en iyi yanıt olduğunu unutma. Daha çok kitap oku, daha az televizyon seyret. İyi ve saygın bir hayat sür. İleride, yaşlandığında ve geçmişi hatırladığında, bir kez daha nasıl zevk aldığını göreceksin.  
  • Allah`a güven ama arabanı kilitle. (Deveni bağla sonra tevekkül et). Evde sevgi dolu bir atmosfer önemlidir. Huzurlu ve uyumlu bir ortam yaratmak için elinden geleni yap. Sevdiklerinle anlaşmazlığa düştüğünde, o anki duruma önem ver. Geçmişte çok yaşama. Satırlar arasını oku. Bidiklerini paylaş. Ölümsüzlüğü elde etmenin bir yoludur.
  • Gezegenimize karşı nazik ol. Dua et. Dua da, ölçülemeyecek bir güç saklıdır. Sana sevgi gösterisinde bulunan birini engelleme.
  • Başkalarının işine burnunu sokma. Onu öperken gözlerini kapatmayan bir kadın/erkeğe güvenme. Yılda bir kez hiç gitmediğin bir yere git. Çok para kazanıyorsan eğer, hayattayken, başkalarına yardım et. Bu,Şansın sana verebileceği en büyük tatmindir.
  • Unutma, istediklerini elde edememek, bazen büyük bir şanstır. Bütün kuralları öğren, sonra bazılarına uyma. İki insan arasındaki aşkın birbirine duydukları gereksinimden daha büyük olduğu ilişkinin, en iyi ilişki olduğunu unutma. Başarını, onu elde etmek için vazgeçmek zorunda kaldığın şeylere bağlantılı olarak değerlendir.  
Tantra: Sanskritçe'de yöntem demektir. Felsefi anlamda Tantra kelimesi iki sözcüğe bölünebilir: Tan ve Tra. Tan sözcüğü ''genişletmek'' manasını taşıyan Tanoti kelimesinin köküdür. Tra sözcüğü ise ''özgürleştirmek'' anlamına gelen Trayete kelimesinin köküdür. Tantra sözcüğü  fazla seçenek sunarak özgürleştiren yöntem demektir.

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

23 Nisan 2014 Çarşamba

Uğruna Acı Çektiğimiz Şeyleri Neden Severiz?


Geçen hafta sonu Beşiktaş'ta Nezih Kitabevine girdim, bir bakayım yeni çıkan kitaplara diye. Dolaştı gözlerim raflarda, yine çekti beni bir kitap, alsam mı almasam mı gidip gelmelerdeyim. Evde okunacak bir sürü kitabım birikti, bir yandanda onu düşünüyorum... Ama kitap konusundaki açgözlülüğümü bastıramama problemim var, dayanamadım aldım. Hatasız Düşünme Sanatı 2 Rolf Dobelli imzalı kitap. İlk çıkan kitabı okumamıştım ama içerik enteresan gelince alır almaz başladım okumaya... Hem eğlenceli hem de enteresan bilgiler mevcut kitapta... Bir çok bölümden oluşuyor kitap ve konular oldukça ilgi çekici. Sizlerle de bir bölümünü paylaştım aşağıda. Arkadaşlarla oturduğumuzda sürekli proje geliştiririz, bu bölümde geçen gün konuştuğumuz bir konuya parmak basmış ve benim de kafamda çaktı şimşekler, hemen unutmadan yazayım dedim... Bu bizim muhteşem projede izlememiz gereken güzel bir yol... Malum bizde proje çok, kafa sürekli fikir üretmeye programlı. Herkesin ilgisini çekecek bir konu sanırım... Ve işte Zahmet Gerekçelendirmesi Nedir?  Buyrun bir göz atın derim. 

ZAHMET GEREKÇELENDİRMESİ
John Amerikan Hava Kuvvetleri'nde bir asker, az evvel paraşüt sınavını verdi. Sıraya girmiş o gözde paraşüt rozetini almayı bekliyor. Nihayet üstü önünde dikiliyor, rozeti John'un göğsüne takıyor ve rozetin iğnesini yumruğuyla vurarak o kadar derine itiyor ki, iğne John'un etine saplanıp kalıyor. O zamandan beri John, her fırsatta ufak yarayı göstermek için gömleğin üst düğmesini açıyor. Ve onlarca yıl sonra bile o iğne çerçevelenmiş şekilde, salonun duvarında asılı duruyor.
Marc paslı bir Harley-Davidson'u elleriyle tamir etti. Bütün haftasonlarını ve tatilleri motosikleti tamir etmeye harcarken evliliği faciadan kıl payı kurtuldu. Çılgınca bir çabaydı ama şaheseri nihayet bitti ve güneşin altında pırıl pırıl parlıyor. İki yıl sonra Marc'ın paraya ihtiyacı var. Harley'i satmak istiyor ama aklından geçen fiyat gerçeğin çok üzerinde. İlgilenen biri piyasanın iki katını teklif etse bile Marc satmıyor. John ve Marc zahmet gerekçelendirmesinin kurbanı olmuşlar. Bu düşünce hatası der ki: Bir şeye çok enerji harcayan kişi sonucu abartılı değerlendirecektir. John paraşüt rozeti için fiziksel acı çekmek zorunda kaldığından buna diğer nişanlarından daha fazla değer biçiyor. Marc Harley için motosiklete o kadar yüksek bir fiyat biçiyor ki. asla satamayacak.     
Zahmet gerekçelendirmesi bilişsel uyumsuzluğun özel bir türüdür. Basit bir nişan için göğsüne bir delik deldirmek aslında gülünç. John'un beyni rozetin değerini arttırarak, onu sıradan bir şeyden neredeyse kutsal bir şeye yükselterek bu orantısızlığı dengeliyor. Bütün bunlar bilinçdışı gerçekleşiyor ve engellemesi çok güç.
Gruplar zahmet gerekçelendirmesi üyeleri kendilerine bağlamak için, mesela giriş ritüelleri şeklinde kullanır. Gençlik çeteleri ve üniversite öğrencileri birlikleri adayları ancak tiksinme ve şiddet sınavlarını başarıyla geçerlerse kabul ederler. Araştırmalar şunu kanıtlıyor: ''Giriş sınavı'' ne kadar zorluysa, sonradan o derece büyük gurur duyuluyor. Aynı şekilde işletme mastırı sunan okullar, öğrencileri aralıksız meşgul tutarak, onları zaman zaman tükenme sınırına dek zorlayarak zahmet gerekçelendirmesini kullanır. Ödevlerin ne kadar faydalı aptalca olduğunun önemi yoktur: İşletme mastırı bir kere cepteyse, öğrenci onu kariyeri için hayati olarak görecektir, çünkü karşılığında çok ağır bir bedel ödemiştir.
Zahmet gerekçelendirmesinin hafif bir şekli İKEA etkisidir. Kendi başımıza monte ettiğimiz mobilyaları pahalı tasarımcı mobilyalarından daha değerli gözle bakarız genellikle. Ya da kendi ördüğümüz çoraplar: Onları öylesine atı vermek bir mağazadan satın aldığınız bir çift çorabı atmaktan daha zor gelir bize-çoraplar çoktan yıpranmış ve modası geçmiş olsa bile. Haftalar boyu bir strateji üzerinde çalışan yöneticiler bu stratejiyi eleştirel gözle bakmayacaktır. Aynı şekilde yarattıkları şeye şekilde kafa patlatan tasarımcılar, reklam yazarları, ürün geliştirciler için de bu geçerlidir.
50'li yıllarda piyasaya hazır kek karışımları çıktı. Kesin bir satış başarısı olacak diye düşündü üreticiler.Bilakis: Ev hanımları karışımı sevmedi, çünkü işlerini fazlasıyla kolaylaştırıyordu ancak biraz karmaşıklaştırıldığında paketteki tarife göre taze bir yumurta eklemek gerekiyordu-ev hanımlarının özsaygısı tekrar yükselerek hazır yemeklere biçtikleri değer de arttı.
Zahmet gerekçelendirmesini bir kere tanıyan kendisini daha uyanık olmaya zorlayabilir. Deneyin:Bir şeye çok zaman ve emek yatırdığınız her sefer, sonuca-ama sadece sonuca-mesafeli bakın. Beş yıl boyunca kafa patlatıp yazdığınız ve hiç bir yayın evinin ilgi göstermediği roman: Belki de Nobel Ödülü'ne layık değildir? Yapmanız gerektiğine inandığınız işletme mastırı: Onu başkalarına tavsiye ede misiniz? Ve yıllardır peşinden koştuğunuz kadın: Kendisini kollarınıza atandan daha iyi bir seçim mi gerçekten?

Rolf Dobelli


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone 

17 Nisan 2014 Perşembe

Başarı Nasıl Gelir?

İki ayrı insanın aynı şartlara, eğitime sahip olmasına rağmen birinin hayatında başarılı olması, bir diğerinin de başarısızlığın timsali olması, iyi de neden hocam?Sanane ki, niye yorarsın o kafanın içini böyle şeyler için deme hakkına sahipsiniz tabii:) 
İnsan psikolojisi ve evrenin işleyişi en büyük ilgi alanlarım:)Yiiiaaa işin içinde keşfedilmesi gereken bir şeyler mi var, hele bir durun çekilin şöyle kenara ben geliyorum:))
Çok kafa yordum ben bu işe, çok kitap okudum üzerine. Hay bak şimdi birden ne alakaysa Mustafa Sandal'ın çok kitap okudum şarkısı geldi aklıma, ne adamı ne de şarkılarını sevmesem de, belki seven vardır diye linkte veri verdim:))
Neyse konuma döneyim ben:))) Ne üzerine idi tamam tamam geliyorum o noktaya...:)
Aman bunu bilemeyecek ne var? İşte biri şanslı, biri şanssız dediğinizi duyar gibiyim, hişşşt demeyin öyle!:) Olay o kadar basit değil;) Başarıyı getiren bir çok faktör var, iki ayrı ama aynı şartlara ve eğitime sahip olup da birinin başarılı, bir diğerinin başarısız olmasını sağlayan. Evet şimdi gelelim başarılı olanın neler yapmış olabileceğine, başarısız olanı bir kenara koyalım. Zaten başarılı olanın tam tersini yaptığı için başarısızlık gelmiştir.:)
Temelde yatan en önemli şey bakış açısı; başarılı olan kişi olumlu bakış açısına sahiptir, bakış açısını durum ve şartlara uygun olarak değiştirebilmektedir. Bir işin olmayacağını önceden fark eder ve farklı bakış açısıyla yeni çözümler üretir, olmayacağını görürse vazgeçmesini de bilir, sorun odaklı değil çözüm odaklıdır. İç sesine kulak verir ve iç sesine güvenir. Farkındalık ve empati sahibidir. Öğrenilmiş çaresizlikleri yoktur, her başarısını ya da başarısızlığını hayat yolundaki eğitiminin bir parçası olarak görür ve kendine dersler çıkartır. Korkularından kurtulmuş, cesaret sahibidir, bilir korku insanın en büyük düşmanıdır. Egosunu yönetmesini iyi bilir, özgüveni yüksektir. Başarının onu özgür kıldığına inanmaktadır. Başarılıysa seçen, başarısızsa seçilen olacağının bilincindedir. Hedeflerini doğru belirler, konuşmaktan çok eyleme geçmenin gerekliliğine inanır, doğru zamanı belirler ve eyleme geçer. Kararlıdır, sabırlıdır. Risk almasını bilir. Ne kadar başarılı olursa olsun hiç bir zaman ben ''oldum'' demez, her zaman hayatta öğrenecek bir şeyleri olduğunu bilir. Öğrenmenin sonu yoktur başarılı insanlar için.
Bunlar benim okuduğum kitaplardan, aldığım eğitimlerden çıkardığım en temel şeyler. Bunun üzerine yazılacak çok şey var aslında.
Unutmayalım ki herkesin başarı kriterleri farklıdır. Bu kişinin tamamen hayata bakış açısı ve yapmak istedikleri ile ilgilidir. Küçücük dünyaları olup, kendi dünyasında büyük başarılara imza atmış, kocaman dünyaları olup başarısızlıktan geçilmeyen hayatları olan insanlar vardır. Başarı tamamen kendi kurduğunuz dünyanızla, neyi başarı olarak addettiğinizle ilgilidir.
Bu hayatta başarı hikayelerinden çok başarısızlık hikayeleri anlatılır...

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

16 Nisan 2014 Çarşamba

Papatya ve Kelebek



Ah şu bahar... Bahar geldi ya benim doğa sevgim tavan yaptı yine. Ben de bilmem ne olacak bu bahar sevgisi? Yok mu yalnızca baharın yaşandığı bir yer, ben gideyim ömrümün sonuna kadar öyle bir yerde yaşayayım. Ben bilmiyorum da varsa bilen söylesin, gelecek planlarımı ona göre yapayım.
Papatyalar ve kelebekler de en sevdiklerim arasında... İnternette dolaşırken bir gün şöyle bir yazıya denk gelmiştim, paylaşayım istedim. Eh biraz hüzünlü ama... Belki de ince bir ders var içinde... Söylenmesi gerekenleri, söylemeden yarım bırakmamak gerek sanırım kimi zaman...
İşte hikaye;
''Günlerden bir gün, evrenin bir noktasında, küçük bir tırtıl gözlerini hayata açmış. Doğal içgüdüleri ile hemen beslenmeye başlamış.
Ne bulursa yemiş. Bir süre sonra, yeterince büyüdüğünde,kendine güvenli bir yer bulup, bir koza örmeye başlamış.Bu kozanın içinde geçirdiği uzunca bir sürenin sonunda da,rengarenk kanatlı bir kelebek olup çıkmış.
Minik kelebek, uçabiliyor olmanın da verdiği mutlulukla uçmaya başlamış. Dağlar tepeler aşmış, ormanın her yerini dolaşmış.
Derken bir vadiye gelmiş. Rengarenk çiçeklerin bulunduğu bir vadiye. Etrafına şaşkın şaşkın bakarken, vadinin öbür ucunda bir papatya görmüş. Bir anda afallamış. Ne düşüneceğini, ne yapacağını bilememiş. içinden
"Ne muhteşem bir çiçek" diye geçirmiş.Ve vakit kaybetmeden yüzlerce renkli, hoş kokulu çiçeğin üzerinden geçip doğruca onun yanında almış soluğu.
"Merhaba" demiş papatyaya,
"sizi uzaktan gördüm ve yanınıza gelmek istedim.".
Nazlı papatya şöyle bir bakmış konuğuna ve"Merhaba" demiş, "ben de yalnızlıktan sıkılmıştım zaten."Ve konuşmaya başlamışlar. Kelebek ona hayat hikayesini,nerede dünyaya geldiğini, geçtiği ormanı, tepeleri anlatmış.
Papatya da ona kendinden bahsetmiş. Birbirlerinden gerçekten hoşlanmışlar. Kelebek bütün zamanını papatyayla geçirmiş.Gece olunca beraber yıldızları ve ateş böceklerinin danslarını seyretmişler. Gündüz olunca kelebek, kanatlarıyla papatyayı güneşin yakıcı ışınlarından korumuş. Minik kelebek papatyayı çok sevmiş. O kadar çok sevmiş ki, bir türlü onun yanından ayrılamamış.
Papatyanın da onu sevip sevmediğini merak ediyormuş. Ama cesaret edip de bunu papatyaya söyleyememiş bir türlü. Onu kırmaktan, incitmekten, bu yüzden kaybetmekten korkmuş. Papatya da kelebeği çok sevmiş ama o da bir türlü söyleyememiş sevgisini.
Duygularının karşılığının olmayacağından, bu yüzden kelebeği kaybedeceğinden korkmuş. Böylece iki sevgili yan yana ama sevgilerini paylaşmadan sürekli sohbet etmişler.
Böylece saatler saatleri kovalamış. Günler geçip de, kelebek artık zamanı kalmadığını, gücünün tükendiğini anlayınca, papatyaya dönmüş ve;
"Üzgünüm ama senden ayrılmam gerekecek" demiş. Papatya buna bir anlam verememiş. "Neden" demiş. "Yoksa benim yanımda mutsuz musun?". "Hayır" demiş kelebek. "Bilakis, sen benim hayatıma anlam kattın. Fakat biz kelebeklerin ömrü sadece üç gündür. Ve ben de ömrümü tamamladım. Artık kelebeklerin hiç ölmediği bir yere gitmeliyim."
Papatya bu duruma çok üzülmüş ama yapacak bir şey yokmuş zaten. Kelebek artık hiç gücünün kalmadığını, daha fazla tutunamayacağını fark ettiğinde, son bir gayretle papatyaya
"Sevi seviyorum"diyebilmiş ancak. Papatya donakalmış. Sadece "Bende..." diyebilmiş kelebeğin arkasından. Ardından da gözyaşlarına boğulmuş.
İçinden "Keşke onun da beni sevdiğini bilseydim. Keşke onu sevdiğimi söyleyebilseydim." diye geçirmiş. Papatya, sevdiğinin onu sevdiğini bilmeden geçirdiği günlerin acısına dayanamamış. Bir süre sonra yaprakları önce solmuş, sonra da dökülmeye başlamış. Her düşen yaprakta papatya, "seviyormuş" diye geçirmiş içinden.
İşte o günden beri, bunu bilen aşıklar, sevgililerine soramadıklarını hep papatyalara sormuş:
"Seviyor mu, sevmiyor mu?"...''
Alıntı....

 
Sevgi ve ışıkla kalın…
Persephone

13 Nisan 2014 Pazar

Var mı Bir Sonu?

Daha ne kadar sürecek kelimlerin amansız mücadelesi,
Var mı bir sonu?
Sanırım yok....
Yazdıkça kanayacak kelimeler, nedensiz yere...
Basılacak kanayan yaralara kelimeler, tuz niyetine...
Peki ne diye?
Ağla, doyasıya kana kana ağla
Çöldeki susuzluğunu gidermek için...
Nedensizce haykırılan kelimeler duyulmaz...
Bir nedeni olmalı, varacakları yerleri bilmeli...

Sevgi ve Işıkla kalın...
Persephone

 

12 Nisan 2014 Cumartesi

....

Kaybettiğin cesaretini bulduğunda,
Korkuların son bulduğunda,
Yeniden güvenmeyi öğrendiğinde,
Sözlerindeki karanlık yerini ışığa bıraktığında,
Söylemlerin umut dolu olduğunda,
Ve o umudu yüreğinde hissettiğinde,
Geçmişte kalanlar,geçmiş olduğunda,
Kaybettiğin içindeki mutlu çocuğa ulaşmayı başardığında,
Aradığın her ne ise emin ol ki  bulacaksın,
Yeter ki arama cesaretine
Ve kudretine sahip ol...

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

11 Nisan 2014 Cuma

Nice nice insanlar gördüm yaşı başında olup aklı başında olmayan.


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

8 Nisan 2014 Salı

M.S.2150 Thea Alexander

Nasıl atlara,gördüklerinden ürkmemeleri için meşin gözlük takıp onların görüş alanlarını daraltıyorsak,kendimize de aynı şeyi yapıyoruz.At gözlüklerimizi,alışık olmadıklarımızın dışındaki herşeye karşı kendimizi kapayacak veya bunları dışlayacak biçimde dar tutuyoruz.Sonuçta kendimizin,başkalarının ve evrenle olan ilişkilerimizin sınırsız,ama çaba gerektiren makrokozmik gerçeğini görmek yerine,bu gerçeğin son derece kısıtlı,ama bize pek rahat gelen mikroskobik bir parçasıyla yetiniyoruz...

M.S.2150
Thea Alexander


Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

7 Nisan 2014 Pazartesi

SINAV HEYECANI




Bu aralar bir tatlı heyecan var içimde Adı da sınav heyecanı, pek bir eğlenceli...Konuların ağırlığı düşünülürse pek te zaman kalmadı aslında 24 Mayıs’a. Kolları sıvadık, iş sonrası ders çalışmalara. Sağlık Bakanlığı az eğitimli bulmuş sanırım bizleri, düşünmüşler, taşınmışlar biraz daha eğitelim arkadaşları demişler. Hem de ne eğitmek, doktor diploması verecekler bize galibaBir tek cerrahi eğitim eksik, onu da aldık mı dört dörtlüğüz çok şükür... Evelallah öğrettiniz mi cerrahi operasyon da yaparız biz.
Halk sağlığından epidomolojiye, akılcı ilaç kullanımından kişiler arası iletişime, hele bir de farmakoloji var ki değmesin kimse keyfimeToplam yedi ana başlık, yirmi beş konu. Sayfa sayısına bakmayı yüreciğim kaldırmadıO kadar yani.

Prevelans, insidans nasıl hesaplanır, kaba doğum hızı, genel doğurganlık hızı, kaba ölüm hızı, bebek ölüm hızı nedir,  nasıl hesaplanır bugünlerde ki en önemli gündem konularım. Tabii bilimsel çalışmada yapmadan olmaz. Hazırlık planı şart. Konunun seçimi, tanımlanması ve amaçlarının belirlenmesi, konu ile ilgili yazılı/görüntülü kaynakların derlenmesi, araştırma amaç ya da hipotezlerinin belirlenmesi, materyal-metod/gereç-yöntemin belirlenmesi, verilerin toplanması, bilgisayara girilmesi, kalite kontrolünün yapılması, verilerin analizi ve değerlendirilmesi, sonuçların yorumlanması, araştırma sonuçlarının rapor edilmesi lazım, işim çok açıkçası.

Santral Sinir Sisteminden,Kardiyovasküler Sisteme, Kanın pıhtılaşmasından Solunum Sistemine, antimuskariniklerden antivirallare, vitaminlerden hormon ilaçlarına oku oku oku bitmiyorİlk emirde oku oku oku değil mi! Okumak yetse okuyalım tabiGebelikten yenidoğanlara, çocuklardan geriatriye geç geç geç sonu gelmiyor.
Anatomi hooop yut, yetmedi ilaç etki mekanizmalarını ezberle, hastalık teşhis tanı ve tedavisini öğren. Hangi ilaç, hangi besinlerle, hangi ilaçlarla etkileşir, hangi etkin maddeler hangi  hastalıklarda kullanılır. Hangi hastalıkta hangi tedavi yöntemi  uygulanır öğren, dur ama o da yetmez palyatif tedavi mi radikal tedavi mi uygulanacak bir de ona bak bakalım. Tabii bu ilaçların advers etkileri var o da yetmedi bir de kotrendikasyonları var ne yapmalı şimdi? Bir de bu etkin maddeleri gruplara ayırmak lazım öyle ya her biri ayrı bir grup içinde. Benzadiozepinler, barbüratlar, alfa-beta adrenerjik reseptörler, antikoagülanlar, antimuskarinikler, antihipertansifler v.s pıfff yazarken yoruldum yaaaa... Ancak bu kadarını yazabildimDaha yüzlerce etken madde var.

Kendi teşhis ve tanımı kendim koyup kendi tedavimi kendim yapacak noktaya ulaşmak üzereyimSabır. Dopamin, serotonin ve nöradrenalin seviyeleri yerlerde, hafiften demans ta başladı. Ciddi anksiyete belirtileri de var. Hangi ilacı başlasam acaba? Trisiklik başlamayayım onlar eski ilaçlar, MAO’lar da önüne gelen her ilaç, her besinle etkileşiyor yok o da olmaz, en iyisi Selektif Serotonin Reuptake Inhibitörü başlamakHafif insomnia da başladı, yanınada bir sedatif hipnotik eklemek lazım gelir. Benzodiazepin mi alsam yoksa barbürat mı belki de bir H1 antihistaminik reseptörü almalıHafiften gastroözofageal reflü de var, mide mi dayanır bunlaraSinirsel uyarılarla salgılanan mide asidi salgısı sizlere ömürBu strese mide asitimi dayanır haklı olarak.

Pıffff şaka bir yana da hakikaten zorlu bir eğitim hazırlamışlar, sağ olsunlar. İnsanlar alışmamış beni enerjisi düşük görmeye, görenler hey ne oldu sana modundaGayet iyiyim işte ne ola ki. Hayat size güzel arkadaşım ye iç, eğlen, gez. Biz de bu güzel havlarda, öğrenci modunda ders çalışmacaİyiyim iyi, bişeyciğim yok     




Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone




Kendin Ol





Zor gelir bazen hissettiklerini dile dökmek, kaleme almak. Korkarsın, tamamen insancadır bu korkular. Ne de olsa biz duygularını baskılamak için eğitilmiş bir toplumuz. Tabularla büyütülmüş, bir çok şeyin ayıp olduğu söylenmiş, öğretilmiş bize. ''Erkekler ağlamaz, kadınlar çok gülmez'' bizim öğretilerimizde... Hal böyle oluncada nasıl dökeceksin aklına gelen her şeyi dile. Saygı ve sevgiyse öğretilen aman dur diye basarsın acı acı frene... Biraz da insanlık, vicdan sıkışmışsa araya vah vah haline... Gel de söyle, söylemek istediklerini... Aman dur sık dişini, var gücünle baskıla kendini. Ele güne rezil olma, demesin hakkında kimseler kötü bir şey... Alimallah!!!
Kim ne kadar açık ve net yaşıyor hissettiklerini ki?
Ne kadar açık ve net, hiç çekinmeden söyleyebiliyor insanlara söylemek istediğini?
Ne kadar kendi olabiliyor özgürce?
Kimin ya da kimlerin yanında yalnızca ve yalnızca kendi olabiliyor insan? Varsa öyle biri ya da birileri bulunmaz nimet...
Hiç mi baskılamıyorsun kendini?
Rahat mısın gönlünün istediği gibi?
Yoksa sürekli kendinle mi çelişiyorsun ve çatışıyorsun?
Söylesem ayıp olur mu?
Yanlış anlaşılır mıyım?
Ya kendimi doğru ifade edemezsem?
Ya hakkımda yanlış fikirlere kapılırsa insanlar?
Ya olduğumdan farklı görürse insanlar beni?'
Ne kadarımız bu korkuların dışında yaşıyoruz?
Ne kadarımız gerçekliklerimizin, kendimizin farkındayız?
Dinliyor muyuz kendimizi?
Kulak veriyor muyuz içimizden gelen sese?
Yaşaya biliyor muyuz gönlümüzün istediğince?
Yoksa hep içimizden gelen sesi baskılamakla mı meşgulüz?
Bunları yaptığımızda deli damgası yemekten mi korkuyoruz yoksa?
Bırak eleştirsinler, bırak insanlar ne düşünmek istiyorlarsa onu düşünsünler, insanların senin hakkında gerçekte neyi, nasıl düşündüğünü ne bilebilirsin, ne de değiştirebilirsin. Ayrıca ne önemi var ki sen, sen olmaktan vazgeçiyorsan eğer, kimin ne düşündüğünün... Bırak ne isterlerse onu düşünsünler... Kimselere göre değişme eleştirileceksin diye... Çocuklar gibi özgür ol, uçurtma gibi salın gökyüzünün maviliğinde... Düşünme gerisini, kimseye zarar vermediğin sürece...
Sev kendini, dinle yüreğinin sesini, kulak ver vicdanın sesine... Kendin ol ve vazgeçme hiçbir şey için kendin olmaktan... Yık tabularını, bırak geride sana öğretilen tüm yanlışları... Kapatma kendini yaşama, aksın gelsin yaşam bildiğince... Sevinçle karşıla tüm yaşayacaklarını, gülümsyerek uğurla yaşadıklarını...
Varsın desinler bana deli,
Ben kendimi seviyorum, kimseler sevmese de beni...
Tanıdığım ve tanımadığım insanları seviyorum, insan olduklarından ötürü...
Doğayı seviyorum, taşı,toprağı, yağmuru,fırtınayı,
Her gün doğan günü, geceyi aydınlatan ay ve yıldızları,
Hayvanları seviyorum,
Elimden geldiğince, gönlümün el verdiğince,
Kimsenin onuruna, kişiliğine, gururuna el değmeden söylemek istediklerimi ya dile getiriyorum ya da kaleme döküyorum,
Seviyorum her bir yazdığım satırı, çünkü inanarak yazıyorum ve içimden geldiğince yazıyorum, ruhumun, yüreğimin en saf haliyle yazıyorum... Burada da tamamen kendimim...
Ve kendime inanıyorum...
Biliyorum ki bu hayatta benim isteyip te yapamayacağım hiç bir şey yok, şartlar el verdiğince...
Yaptıklarımdan çok yapamadıklarım ya da yarım bıraktıklarım için pişmanlıklarım...
Kendim olduğum sürece mutluyum,
Duygularımla, hissettiklerimle, mantığımla varım...
Söylemek istediklerimi,söyledikçe artıyor mutluluklarım...
Varsın alınan alınsın, alınmaması gerekenler alınmasın...
En çokta bundan artıyor mutluluğum sanırım; herkes kendinden bir şeyler buluyor ya satırlarımda bu bana yeter de artar bile...

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

3 Nisan 2014 Perşembe

ZORDUR YAŞAMAK




Kanın emildiğini, ruhunun çekildiğini hissedersin. Anlamını yitirir bir çok şey, doğruların yanlışlarına, yanlışların doğrularına karışır. Doğru bildiklerin yanlış, yanlış bildiklerin bir bakmışsın doğruların olmuş zorla! Göğsünü gerersin hayata, var gücünle ayakta kalmaya çalışırsın. Rüzgara karşı yelken açarsın. Boş yere uğraşma! Tek dertleri devirmektir yere seni aklı başında olmayanların.... Var güçleriyle iterler kakarlar seni, ayaklarını yerden kesmek için... Yüzüne gülenlerin, ardından konuştukları bini bir para...
Herkesi memnun etmeye çalışmak boşuna, kimseyi de memnun etmek zorunda değilsin ya aslında... Kimse kimseden memnun değil, işine gelmiyorsa yapılan; biri için bir diğeri hatalı, yanlış zaten... Kimsenin kimseye ne saygısı kalmış, ne güveni.
Bu kadar insan olmaktan çıkaran ne?
Çıkar çatışmaları mı? Ben merkezci olmak mı?
Ya da dünyanın etrafında döndüğü ilizyonuna tutulmak mı?
Herkes kendine göre akıllı, kendine göre iyi, kendine göre doğru, kendince haklı... Bir çok şey de aldığın terbiye ve kültüre bağlı...
Ne zordur yaşamak, yaşamaya çalışmak. Umutların, umutsuzlukların olur, geçiriverirler küçücük el kadar dünyanı başına. İyi niyetin suistimallere uğrar, insanı insanlıktan çıkarırlar. Oysa tek niyetin ayakta kalmak, kimseye zarar vermeden insanca yaşamaktır!!!!
Yapmayacağın, yapamayacağın şeyleri zorla yaptırırlar. Sonra da gereksiz yere vicdanını yorarlar. Onurun gururun kırılır, kalbin kırılır yalnızca yaşamak yaşayabilmek uğruna sen de çevirirsin yelkenini ters yöne... Dalgaların gelişine göre yön verirsin yelkenine... O zaman kimse kusura bakmasın! Her koyun kendi bacağından asılıyorsa bu hayatta, herkes işine geldiği gibi belirler davranışlarını. İnsani duygulara sahip olmak suçsa, insanlık yolundan çıkmış olanlara boyun eğmek neden?
Yalnızca yaşamak, yaşayabilmek için mi?     


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

İNSANIN KISA HİKAYESİ

Çoğu zaman aklımda deli sorular... Hayatı sorgulamak, insanların yaptıklarını anlamlandırmak. Boş yere, gereksiz yere... Ne anlamsız çaba! Herkes kendi pencerisini açmış hayata. Baktığı nokta aynı!İsteklerime cevap verilsin peşinde, e haklı da herkes kendince… Herkes doğal olarak kıymetli ne de olsa, senden değerli ne ola ki şu garip hayatta!
Allah akıl vermiş, zeka vermiş bi de üstüne ego vermiş tavan yapsın diye... Herkes kendine göre bulunmaz hint kumaşı!!! Anlamak zor, anlamlandırmak olanaksız...
Neden bunca kafa yormaca o zaman?' 'Hayat gel be bir kez olsun benim istediğim gibi ol!'' dediğinde herkes ne olacak peki? Hakikat ne o zaman? Benim isteklerimin cevap bulması mı? Karşımda ki insanların isteklerine cevap bulması mı? Benim isteklerim cevap bulunca onların ki bulmayacak, onların istekleri cevap bulunca benim isteklerim olmayacak... E ne yapmalı şimdi!!! Varsa bilen söylesin... Kendini düşünürsen bencil, karşındakileri düşünürsen safsın. Eh işte günümüzün değer yargıları da böyle...
İnsan kendine bile çoğu zaman hakikatleri itiraf edemez ve bu hakikatlerden kaçarken? Kendini, kendine bile dürüstçe ifade edemezken, hep bir kaçış noktası ararken.Yaptıklarına, yapacaklarına ya da yapamayacaklarına bahaneler üretirken... Çözümü kaçışlarda ararken, vur kaçlar peşindeyken. Aman dur bana zarar gelmesin, benden sonrası Allah Kerim, ben kendimi koruyayım gerisinden bana ne derken... Neyin nesi? Neyin kafa yormacası? Ah be deli!
İnsanların görmek istemediği nokta, herkes kendince zeki, kendince akıllı!!! Gerisi akıl yoksunu, durum öyle olmasa da! Herkes kendini, bir diğerinden üstün görmekte mübarek... Kaf dağında sanki!!! Ki durum çoğu zaman hiç de öyle değil!! Çünkü; kimse kimseden üstün değil, ama bunu anlayacak akıl nerede?! İşte bu kadar... Kolaysa yap  tercihlerini..:i

Kişi kendinden bilir işi!!!
İşte insanoğlunun kısa hikayesi bu...

Sevgi ve ışıkla kalın…
Persephone