29 Haziran 2022 Çarşamba

Yeşilçam Beklentilerimiz

Pazartesi günü İstiklal caddesinde yürürken, Yeşilçam sokağı gözüme takıldı. Yeşilçam filmleri ile büyümüş bir neslin mensubu olarak, saniyeler içinde zihnimde bir sürü şey uçuştu. Başlığı pazartesi günü, kendime hatırlatma olarak attım. Ne yazık ki bugün de Cüneyt Arkın’ı kaybettiğimiz haberi geldi. Mekanı cennet olsun. Çok üzgünüm. Çocukluğum, gençliğim avuçlarımın içinden kayıyormuş gibi hissediyorum.

Çocukluğu, gençliği Yeşilçam filmleri ile geçince insanın, hayata yeni nesilden biraz farklı bakarak büyüdük. Hayalimizde hep mutlu sonlar vardı, ister istemez. Saf, temiz, masum bir bakış açısı. Yoğun bir duygusallık, biraz da mantık dışı bir sulu gözlülük. Halen en ufak duygusal bir şeyde gözlerim yaşla dolar.

Fakir oğlan, zengin kız birbirlerine aşık olur. Ya da tam tersi fakir kız, zengin oğlan. Kavuşmaları için oldukça zorlu yollardan geçmeleri gerekir, aşkları ağır sınavlardan geçer. Kötü karakterler sürekli kavuşmalarını baltalamaya çalışır. Bu güzel çiftimizin aşkı tüm bunlara göğüs gerer. Ve filmin sonunda kötü karakterlerin hepsi birer iyilik meleğine dönüşür. Çiftimizin mutlu sona doğru giden yollarını açarlar. Sıcak bir kavuşmayla film sona erer. Tüm film kadrosu bir arada, mutlu.

Bu filmin izleyecileri de hayatın böyle bir şey olduğunu düşünerek büyür. Beklentilerini de bu yönde oluşturur . Zorlu aşamalardan geçebiliriz ama aşkımız mutlu sonla bitecektir. Evlenip, çoluk çocuğa karışacak. Pembe panjurlu evimizin bahçesinde, gülüşüp eğlenen çocuklarımızı seyredeceğiz. Nasıl etkilenmişsem küçükken, büyüyünce hep pembe panjurlu evim olacak sanırdım.

Filmlerde eksik kalan nokta, mutlu sondan sonraki aşamaydı sanırım. Hikayenin sonrasını her zaman izleyicinin hayal dünyasına bıraktılar. Bitiş mutlu olunca, hayalimizde filmin devamıda mutlu mesut kurgulanıyordu. Ta ki, hayatın gerçek yüzü ile karşılaşana kadar. Mutlu sonların devamının farklı ilerleyebileceğini de öğrendik. Yeşilçam beklentilerimiz suya düştü. Ve tabii ki; bir neslin hayalleride böylece suya düşmüş oldu. 

Dipnot: Halen keyifle izliyorum Yeşilçam filmlerini. Tüm Yeşilçam emekçilerine selam olsun. Vefat edenlerin mekanı cennet olsun. Hayatta olanlarada Allah sağlıklı, uzun ömürler versin.

Sevgi ve ışıkla kalın…

Persephone


25 Haziran 2022 Cumartesi

Sığınak

Çok can sıkıcı bir haftayı geride bıraktım. Çok şükür! İnişlerim çıkışlarım. Kendimi tanımakta zorlandım. Neyse ki; normale kısmî olarak döndüm. Kontrolüm dışında olan şeylere, bu kadar can sıkmayı sevmiyorum aslında. İçsel baskı yoruyor beni, ‘Bunu başarmalısın, yapmalısın!’ Başardım mı? Evet! Ruhum darlandı mı? Evet!

Kendimi sorgulamadan duramıyorum. Ne için bu kadar çaba? Bende ki cevabı net. ‘Oğlum!’ Çünkü; bu saçma sapan dünyaya gelmeyi o seçmedi. Onun adına ben karar aldım. Kendimce doğru olan neyse onu yapmalıyım! Onu düşünebilecek bir tek annesi var. Yolunu açmak da bana düşüyor. 

Bu iniş çıkışlı ruh halimin içinde kitaplara gömüldüm. En sevdiğim sığınak, kitap okumak. ‘Kinyas ve Kayra’ okumaya çalışıyorum arada. Arada çünkü; kitap epey zorladı. Hakan Günday lütfen hoş gör beni. Ruhum pek hazır değildi sanırım. Baş ucumda kitap bana, ben kitaba bakıyorum. Araya kitaplar sıkıştırmayı tercih ettim sonunda. İlk kez üç dört kitabı bir arada okuyorum. 

‘Güçlü Sorular - Andrew Sobel&Jerold Panas’ bitti. Bir önceki yazımda kitaptan bahsetmiştim (Tık Tık). Tavsiye eder miyim? Kesinlikle.  Bir silkeler, kendinize gelirsiniz. 

‘İyileştiren Alışkanlıklar - Gretchen Rubin’. Alışkanlıklarla ilgili bir kitap okuyacaksanız,  okumanız gereken ‘Alışkanlıkların Gücü - Charles Duhigg’ Net! Ay hadi şu alışkanlıklarımın üzerine gideyim. Bir kendimi tazeleyim diyorsanız. ‘Alışkanlıkların Gücü’nü okumadıysanız, okunur. 

 ‘Zihin Çerçeveleri - Howard Gardner’ henüz yorum yapıp yazara haksızlık edemem. Henüz yolun başındayım.

‘Gerçek Hesap Bu! - Nejat İşler’ samimi, içten, sıcak. Dur şu sosyal medya aleminde  dolaşan ‘Nejat İşler’ sözlerini kim yazmış diye merak ediyorsanız, okuyun derim. Bitmek üzere. Belki bir ara yorumumu yazarım. İlginç olabilir.

Yine daldan dala konmuş olabilirim. Ne yapayım bende böyleyim işte. Hoş görün.


Sevgi ve ışıkla kalın…

Persephone







21 Haziran 2022 Salı

Ölüm İlanı

 ‘Bugün ölüm ilanını yazman gerekseydi, seninle ve hayatınla ilgili neler anlatmasını isterdin?’

Bugünlerde okuduğum kitabın en çarpıcı, en etkileyici sorusuydu. Üzerine epeyce düşünülesi bir konu. 

Yazar, aile mesleği olan doktorluğu seçer, ancak fen dersleri onun için mutsuzluk kaynağı olur. Okulun ikinci yılında kaderini değiştirecek olan ilanla okul gazetesinde karşılaşır. ‘Kariyer Rehberlik Semineri. Etkili bir özgeçmiş yazmayı öğrenin.’ Neden olmasın? diye düşünür. Yaz tatillerinde çalışmak için işine yarayabilir, gelecek iş hayatında fayda sağlayabilirdi.

Kursa kaydını yaptırır. İki gün boyunca özgeçmiş yazmayı öğrenir. İkinci gün öğleden sonra son ödevini alır ve uzman; ‘ bu son alıştırmanız’ der.

‘Bir kağıt çıkarın. Önümüzdeki bir saat içinde ölüm ilanınızı hazırlayacaksınız. Siz öldükten sonra yerel gazetede yayınlanacak ve hayatınızı anlatacak olan makaleyi yazacaksınız. O makalede neler yazmasını isterdiniz? Nasıl bir hayatı tanımlamasını isterdiniz? Şimdi başlayın’

İnsanın 20’li yaşlarında kendi ölüm ilanını hazırlamasını kafamda canlandıramıyorum bile. Tabii son ödev mecbur yazılacak. Yazarımız başlar kendi ölüm ilanını yazmaya. Görkemli bir tıp kariyeri anlatır. Ailesinin ne kadar gurur duyduğunu yazar. Bir an paniğe kapılır, kendini ezici bir ağırlığın altında hisseder. ‘Gerçekten yaşamak istediği hayat bu mu?’ Kalemi bırakır. Asıl yapmak istediği seyahat etmek, yurt dışında yaşamak, roman yazmak, yabancı diller öğrenmek ve girişimci olmaktır. Yıldırım çarpmışa döner. Tıp fakültesini aslında babası için okumak istediğini fark eder. Yeni ölüm ilanını yazmaya başlar. Bu kez farklı bir hikaye çıkar ortaya. Ve bu yazdığı hikayenin bir çoğununuda bugün gerçekleştirmiş.

Etkili bir soruyla, yazarın  değişen hayat hikayesiydi beni kalbimden vuran. Kendi hayat hikayemizi mi yazıyoruz? Yoksa birilerini mutlu etmek için mi hikayeler yazıyoruz? 

Merak edenler için:

Kitap: Güçlü Sorular

Yazarlar: Andrew Sobel & Jerold Panas

Sevgi ve ışıkla kalın…

Persephone

19 Haziran 2022 Pazar

Kime Göre, Neye Göre?

Olayları yaşarken, yaşadıklarımıza dışarıdan bir gözle bakmak çok zordur. Bir film karesini izler gibi, olaylara objektif yaklaşmak bir bakış açısı gerektirir. Bunu başaramıyorsak, en kolay yolu seçeriz. Başkalarını suçlamak!
İnsan, olayları kendi kişisel deneyimleriyle yorumlar. Her bireyin olaylara yorumu, kendi yaşam deneyimlerine dayanır. Ne kadar objektif olduğumuzu düşünsekte, maalesef deneyimlerimiz bakış açımızı etkileyecektir. Kendimizle ilgili farkındalığımız gelişmediyse, konu ile ilgili başkalarını suçlamak insani bir duygu olabilir. Çünkü, insan bir çıkış yolu arar. Bu da hepimiz için doğaldır. Neticede insanız. Kendimizi iyi hissetmeye ihtiyaç duyarız. Her ne kadar doğru olmasa da, kendimizi suçlu hissetmektense başkalarını suçlamak vicdani olarak rahat hissetmemizi sağlar.
İnsanların doğruları, yanlışları yaşadıkları deneyimlere göre değişir. Doğru ya da yanlış. Kime göre, neye göre? Cevap aslında deneyimlerimizde, kültürümüzde gizli. Bu hayatta ne aldıysak, onu yansıtıyoruz. Düşünce şeklimizle, hayatı yorumlayışımızla, olaylara bakış açımızla… 
İşte bu nedenle bu soruyu çok seviyorum; ‘Kime göre, neye göre?’



Sevgi ve ışıkla kalın…
Persephone



4 Haziran 2022 Cumartesi

Kitap Yorumu: Bir Doktorun Pandemi Günlükleri


Yazar Hakan Özdemir, 15 Mayıs 1972 Bitlis doğumlu. Babasının mesleği sebebi ile çocukluk yılları farklı illerde geçmiş. İzmir Atatürk Lisesi, Cerrahpaşa İngilizce Tıp Fakültesi sonrasında Cerrahpaşa Göz Hatalıkları Anabilim Dalında uzmanlık eğitimini tamamlamış. 2015 yılında Profesör ünvanını almış ve alanında çok sayıda kitaba yazarlık, editörlük ve çevirmenlik yapmış. Halen İstanbul Bezmialem Vakıf Üniversitesi Göz Hastalıkları Anabilim Dalı Başkanlığı görevini yürüten Hakan Özdemir evli ve iki çocuk babası.

Kitabın adından anlaşılacağı gibi yazar Hakan Özdemir, pandeminin ilk döneminde covid 19 geçirmiş ve karantina döneminde günlük tutmaya başlamış. İlk günlük tutma deneyimi olmadığını kitabın önsözünden anlıyoruz. İlk günlük denemesi çocukluk yıllarına dayanıyor. Ortaokulu yatılı okuduğu yıllarda babasının hediyesi olan bir deftere kurşun kalemle yazmaya başlıyor. Bu günlüklere ailesine ve evine duyduğu özlemi dile getiren ‘Evden Çok Uzakta’ ismini veriyor. Günlük tutma deneyimi çok uzun sürmüyor. İkinci günlük tutma deneyimi de ilki ile benzer sürelerde son buluyor. Üçüncü denemesi Tıp Fakültesine başladığı ilk yıl. Hayal ve özlemlerini yazdığı için ‘Mavi Günlük’ adını vermiş. Son günlük denemesi ‘Bir Doktorun Pandemi Günlükleri.’ Ve bu günlükte kitap haline getirilerek biz okurların huzuruna sunuluyor.

Kitabı temin etmeden önce kitabın konusu ile ilgili fikrim,  bir hekimin pandemi döneminde neler yaşadığına dair yaşadıklarını anlattığı bir hikaye olduğu idi. Tamamen yanılmışım. Kitabın isminden dolayı beklentim farklı oluşmuş. 

Kitap 26 bölümden oluşan ve her bölümde içinde kaybolduğunuz, heyecanla bir diğerine geçmeyi beklediğiniz bilgilerle dolu ve çok akıcı bir dille anlatılıyor. Bilgiye aç olan benim gibi biri için bulunmaz nimet.

 5. Bölümde kaleme alınan ‘Game Changer’ bölümü beni çok etkiledi. Bölümün kahramanları olimpiyat şampiyonu Dick Fosbury ve House müziğine yeni radikal ritimler getiren Avicii. İki ayrı dünyanın insanını bir araya getiren hayat hikayesi. Başarıları okurken yüzünüzde bir tebessüm, acıları okurken de garip bir hüzün oturuyor insanın yüreğine. Hikaye entegrasyonu öyle güzel yapılmış ki; duygularınız bir iniyor, bir çıkıyor. Eminim bu kitapta ilgi alanınıza göre sizleri de etkileyecek bölümler bulacaksınız.

Ve sözü kitabın arka kapağına bırakıyorum:

‘Bir Doktorun Pandemi Günlükleri’ 26 küçük bölümden oluşuyor. Her bir bölüm, yazarın pandemi süresince tuttuğu günlüklerden derlenmiş vaziyette. Yazar günlüklerinde bize o gün neler yaşadığını anlatmaktan ziyade, o günün zihninde ortaya çıkardığı bağlantıları göz önüne sermeye çalışıyor. Kitabı okurken küçük bir gazete haberinden, Eyfel Kulesi’ne, önemli bir arkeolojik buluntudan. Beatles şarkısına, Nobel Ödülü’nden, Bitcoin’in geleceğine, görünmez bağlantılarla dolu bir dünyayda seyahat ediyorsunuz. Bu seyahatte zaman ya da mekan kısıtlaması yok. Kimi zaman 1500’leri, kimi zaman tarih öncesi dönemi ya da yakın geleceği yaşıyorsunuz… Kimi zaman Şam’ın surlarında ya da Himalaya’ların eteklerinde, kimi zaman Haliç’in orta yerinde ya da Dublin’de bir müzede oluyorsunuz. Leonardo da Vinci’sen, Uğur Şahin’e, Woody Allen’dan, Isaac Newton’a birçok ünlü ismin arka planda kalmış özelliklerini öğrenirken, hemen her bölümde bir miktar bugünü ve pandemiyi hissediyorsunuz.


Kitap: Bir Doktorun Pandemi Günlükleri

Kitabevi: Anadolu Kitabevi

Sayfa sayısı: 136

Hakan Özdemir İntagram hesabı: https://urldefense.com/v3/__https://instagram.com/profhakanozdemir?igshid=YmMyMTA2M2Y=__;!!N3hqHg43uw!rfGNfBZD_K4-Vb8Ki375GVOcSkLcvVY7uPiCp8-dydnufgVqvDDXeA-f_eHrKVgUn80nVV-kNS_uS3-4mptB5rtlpVqD$

Sevgi ve ışıkla kalın…

Persephone 

2 Haziran 2022 Perşembe

Anda Kalmak, Anı Yaşamak





En sık duyduğumuz öğütlerden biri; ‘anda kal, anı yaşa!’ Peki söylemesi kolayken, uygulaması bu kadar kolay mı? Kolay olmasa da bu kasınızı güçlendirebilirsiniz.

Zihin sürekli geçmiş ve gelecek arasındaki düşüncelerde yolculuk eder. Geçmişte yaşananlar için üzülmek, gelecek için kaygılanmak bir çoğumuz için sıradandır. İnsan, olumsuza odaklanmakta oldukça başarılı bir varlıktır. Tüm gününüzü harika geçirirsiniz, tam eve mutlu mutlu geliyorsunuzdur, en sevdiğiniz ayakkabınızın topuğu kırılır ve yaşadığınız o harika gün mahvolur. Zihin artık o en sevdiğiniz ayakkabıda kalır. Gün içinde yaşadığınız harika deneyimler, güzel duygular artık bir ayakkabı topuğu sayesinde yok olmuştur.

Geçmiş geçmişte kalmıştır, gelecek ise bilinmezliktir. Bilinmezlik ve beklentiler çok yorucudur. İnsanı yiyip, bitirir. O nedenle anda kalmak, kalabilmek değerlidir. Peki bu kadar bilgiye hakimken anda kalmayı başaramamak, anı yaşayamamak neden? Çünkü; zihinden gün içerisinde 60.000 civarında düşünce geçer ve zihni durdurmak güçtür. Düşünceleri durdurmak için ciddi bir farkındalık gerekir, bu farkındalık içinde emek.  

Anda kalmak için ne yapalım? 

Yaşadığımız anın farkında olalım. Gün içinde 2-3 dakikanızı ayırarak alıştırma yapmaya başlayabilirsiniz. Yapacaklarınız çok basit aslında. Aldığınız nefese, bedeninize odaklanmak. Vücudunuzu hissetmek, etrafınızdaki sesleri dinlemek. Yemek yerken yediğiniz şeye odaklanmak, aromasını, yapısını hissetmek. Araba kullanırken direksiyonu kavradığınız ellerinizi hissetmek, gaz pedalındaki ayağınızı hissetmek gibi. Bir alışkanlık kazanmak için bilimsel olarak söylenen süre 21 gün. 21 gün aralıksız anda kalma çalışmalarıyla alışkanlık edinebilir, yaşadığınız anaların farkına varabilirsiniz. 

Anda kalabildiğiniz, anı yaşayabildiğiniz güzel bir ömür geçirmeniz dileğiyle…

Sevgi ve ışıkla kalın…

Persephone