Duygusal zihin akılcı zihinden çok daha hızlıdır ve bir an bile durup düşünmeden ne yaptığını gözden geçirmeden eyleme atılır. Bu, hız düşünen zihnin bir işarti olan ölçülü ve analitik düşünmeye imkan tanımaz .Evrim süreci içinde bu hız, büyük olasılıkla, neye dikkat edilmesi gerektiğinin ve - örneğin başka bir hayvanla karşı karşıya gelindiğinde oluşan ihtiyat halinde -'ben bunu yer miyim, yoksa o mu beni yer?' gibi sorularının yanıtını anında verme zorunluluğundan ortay çıkmıştır. Bu yanıtlar için durup düşünmeye fazla zaman harcamayan organizmaların, yavaş tepkili genlerini aktarabilecekleri bir şey üretme olasılığı çok azdır.
Duygusal zihinden kaynaklanan hareketler, fazlalıklarından arındırlmış ve basitleştirilmiş bir bakış açısının ürünü olan, özellikle kuvvetli bir keskinlik hissi taşırlar; bu ise akılcı zihnin hiç kavramayacağı bir şeydir. Ortalık yatıştığında, hatta bir tepkinin ortasında, kendimizi ''Bunu neden yaptım?'' diye düşünürken buluruz. Bu, duygusal zihnin hızıyla olmasa da, akılcı zihnin o an ki duruma uyandığının bir işaretidir.
Bu duyguyu başlatan şeyle, duygunun patlak vermesi arasında geçen süre neredeyse bir andan ibaret olduğundan, algıyı tartarak değerlendiren mekanizmanın saniyenin binde biriyle hesaplanan beyin zamanıyla ölçüldüğünde bile, büyük sürat gösterebilmesi gerekir. Eyleme geçme ihtiyacının değerlendirilmesinin otomatik ve hiçbir zaman bilinç düzeyine ulaşamayacak kadar hızlı olması gerekir. Bu hızlı ve 'el altından' duygusal tepki çeşidi, biz gerçekte ne olup bittiğini anlayamadan,üstümüzden geçip gider.
Bu hızlı algılama tarzı sürat uğruna isabetliliği feda eder,çünkü genel görüntüye ya da onun en çarpıcı yanlarına karşılık verir. Her şeyi bir bütün olarak ve bir arada görerek, dikkatli bir analize zaman ayırmadan tepki gösterir. Bu izlenimi, ayrıntıların özenli bir biçimde değerlendirilmesine baskın çıkan canlı öğeler belirleyebilir. Duygusal zihnin duygusal bir gerçekliği (bana kızgın; yalan söylüyor; bu beni üzüyor) bir anda okuyarak kime dikkat edeceğimizi, kime güveneceğimizi, kimin sıkıntıda olduğunu bildiren anlık sezgiyle karar vermemizi sağlaması büyük bir avantajdır. Duygusal zihin bizim tehlikeye karşı radarımızdır; eğer biz (ya da evrim sürecinde atalarımız) bu tür yargılarda bulunmak için akılcı zihni beklemiş olsaydık, sadece hata yapmış olmaz, ölmüş de olurduk. Bu tür izlenimlere ve sezgisel yargılara göz açıp kapayana kadar vardığımızdan, yanılgılı ya da yanlış olabilmeleri de dezavantajdır.
Paul Ekman'a göre duyguların, başladıklarının bile tam farkına varmadan bize hakim olmalarını sağlayan bu sürat, evrimsel uyum yeteneklerinin bu kadar yüksek olabilmesinin şartıdır. Acil durumlar karşısında ne yapacağımızı ya da nasıl bir karşılık vereceğimizi düşünmeye zaman harcamadan tepki göstermek üzere bizi harekete geçirirler. Yüz ifadesindeki hafif değişikliklerden duyguları saptamak için geliştirmiş olduğu sistemi kullanan Ekman, yarım saniyeden az bir süre içinde insanın yüzünden gelip geçen bütün mikro duyguları izleyebilmektedir. Ekman ve çalışma arkadaşlarının elde ettikleri bulgulara göre;tepkiyi doğuran olaydan saniyenin birkaç binde biri kadar bir süre sonra, duyusal ifadeler yüz kaslarındaki değişikliklerde kendini göstermeye başlar ve belli bir duyguya özgü fizyolojik değişimlerin başlaması da-kan akışının yön değiştirip nabzın hızlanması gibi-bir saniyenin kesirleri içinde olur. Bu sürat,özellikle ani bir tehtidin doğurduğu korku gibi yoğun duygularda ortaya çıkar.
Ekman'ın savına göre, teknik açıdan, duygunun tam yoğunluk hali günler, saatler, dakikalarla değil saniyelerlle ölçülecek kadar kısa sürer. Değişen şartlara rağmen bir duygunun uzun bir süre beyni ve bedeni istila etmesi, evrimsel uyarlanma açısından zararlıdır. Tek bir olayın yol açtığı duygular, olay geçtikten sonra da, çevremizde olup biten şeylere bakmaksızın bize hakim olmaya devam etseydi, o zaman hislerimiz bize doğru yolu gösteremezdi.Duygularn daha uzun sürmesi için, aynen sevilen birinin kaybının bizi yasa boğması gibi, uyarıcının sürekliliğini koruyarak sonuçta o duyguyu sürekli uyandırması gerekir. Hisler saatlerce içimizde kaldığında, daha suskun bir biçimde, ruh halleri olarak devam ederler. Ruh halleri duygusal bir ton verir, ancak algılama ve hareket tarzımızı duygunun en yoğun olduğu zamanki hareketi kadar güçlü bir şekilde belirleyemezler.
Duygusal Zeka
EQ
Daniel Goleman
SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone
Çok fazla seviyorum bu tip yazılarını ben :)
YanıtlaSilTeşekkürler Narkoz:)Kişisel gelişim hayat boyu devam ediyor;)Neyi neden yaptığımızı anlamak,anlamlandırmak keyifli:)Ben de bu tip kitaplar okumayı seviyorum:)Sevgiler...
Silniye ki?
YanıtlaSilE doğru tabii...:))
SilNe güzelmiş. Bir de vampirli bir yazı yazmıştın ya ona bayılmıştım :)
YanıtlaSilBen zihnimin duygusal olan kısmını kullanıyorum sanırım daha çok :D
Ben bu tip yazıları fazla okumuyorum. Aslında ilgimi çekiyor ama nedense okumuyorum. Aslında çok faydalı gerçekten. İnsanın kendi davranışlarını sorgulamasını sağlıyor. Okumalıyım :)
Hehe Duygusal Vampirler'i söylüyorsun:)Kesinlikle faydalı bir kitap ve yazıydı;)Ben de sendenim;)Kesinlikle okunmalı gerçekten çok şey katıyor...Sevgiler...
SilÇok güzel bir hikaye güneşi het gördüğümde aklıma geliyor bu hikaye ;)
YanıtlaSilBenu büyüledi.