25 Ocak 2014 Cumartesi

Tutku ve Aşk


Hatalar, biz insanoğlunun ilerlemesi için bir yoldur. Hata yapmaktan kaçınmak, hayatı yaşama cesaretimizi köreltir.
Hayaller kurar ve bu hayallerin gerçekleşmeye başlamasıyla duraksarız. Beklemeyiz hayallerimizin gerçeğe dönüşmesini aslında... Hayallerimizi gerçekleştirme derecemiz, tutkunun şiddetiyle belirlenir. Tutku, hayatımıza rehberlik eder. Tutkunun tehlikeli olduğu düşünülür. Çünkü insanoğlu yarattığı düzenin bozulmasından, bulunduğu güvenli alandan çıkmaktan rahatsız olur. Bu nedenle tutkuyu kontrol altında tutmaya ihtiyaç duyar. Hayata tutkuyla bağlanan insanlar ise, tereddüt etmeden, duraksamaya ihtiyaç hissetmeden yaşar. Yaşadıkları her anın tadını çıkartır, bir saniyesini dahi boşa harcamazlar. Çünkü; her yaşanan anın ayrı bir sihri ve güzelliği olduğunu bilirler. Her yaşadıklarını önemserler ve dünyaya cömert davranırlar.
İnsanoğlu; doğuştan bilir sevmeyi. Ancak zamanla unutulur sevmek ve sevilmek. Yaşanan acılar, aşılan yollar unutturur insanoğluna doğuştan bildiği şeyi. Çoğu insan, sevmeyi yeniden öğrenmek zorunda kalır. Her yaşanılanın bir anlamı olduğunu kavrayana dek. Gün gelir anlar ki; yaşanan hiçbir şey tesadüf değildir. Öğrenilmesi gerekenleri öğretmiştir yaşananlar.
İnsanoğlunun yüzyıllardır amacı; şiirlere, kitaplara, filmlere, bilime konu olan aşkı anlamak olmuştur. Halen anlaşılmış olup olmadığı tartışılır. Aşk bir sanattır. Mimar gibi çizmek, mühendis gibi inşa etmek, ressam gibi gökkuşağının renklerine boyamaktır. Aşk içimizdedir. Yalnızca onu ortaya çıkarmak için bir başkasının varlığına ihtiyaç hissederiz. Duygular hazır olduğunda, geçmişte yaşananlar geçmiş olarak kaldığında, hayata korkusuzca ve umutla bakmaya başladığında, kendi içsel engellerini aştığında hazırsındır artık buluşmaya. Ansızın kapı çalınır bir yabancı tarafından. Bu yabancıyla henüz görüşmeden, bedenler karşılaşmadan, ruhlar buluşur. Hislerini kaybetmemişsen hala ve sahipsen böyle bir yeteneğe; görmeye dokunmaya ihtiyacın yoktur. 
Bilirsin... Anlarsın... Hissedersin...
Aşk; özgürlüktür. Kimse kimseyi kısıtlamaz aksine özgürleştirir. Gökyüzündeki kuşlar kadar özgür hissettirir. Aşkta her iki taraf, yalnızca kendi hissettiklerinden sorumludur. Kimse kimseyi hissettikleri duygulardan dolayı suçlayamaz, küçümsyemez, yargılayamaz. Aşk; sahiplenmek değil, sevgimizi paylaşacağımız birinin olmasıdır, ancak o zaman anlam kazanır. İnsanoğlu sınırsızca, kısıtlmadan sevdiğinde kendini özgür hisseder. Aşk; kölelik değildir. Aşk; bir hazineye sahip olmadan, onu elinde tutmaktır....
Zor olan aşkı başlatmak değil,bitirmektir... Belki de bundandır insanoğlunun aşktan kaçışı ...
Özgürce uçmanız dileğiyle...


Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

7 Ocak 2014 Salı

Hayatta Kalanlar Çocuklarına Ne Öğüt Vermeli?


Paulo Coelho'nun Akra'da Bulunan Elyazması kitabından alıntı;

Derken ertesi gün ölümüne dövüşmeye hazırlanan ve buna rağmen Kıpti'nin söylediklerini dinlemek için şehir meydanına gelen savaşçılardan biri şöyle dedi:
''Birlikte olmayı arzularken ayrı düştük.İşgalcilerin yolu üstündeki şehirler,kendi seçmedikleri bir durumun sonuçlarına katlanmak zorunda kaldılar.Hayatta kalanlar çocuklarına ne öğüt vermeli?''
Kıpti ise şöyle karşılık verdi:
Dünyaya yalnız geldik ve yalnız öleceğiz.Ama bu gezegende bulunduğumuz sürece,başkalarına olan inancımızı kabullenmeli ve yüceltmeliyiz.
Toplum;yaşamın ta kendisidir;hayatta kalmayı toplum sayesinde başarırız.İnsanlar mağaralarda yaşarken de böyleydi,bugün de böyle.
Birlikte büyüyüp yetiştiğin insanlara saygı göster.Sana rehberlik edenlere saygı göster.Zamanı gelince sen de yaşadıklarını başkalarına aktararak onlara rehberlik et;böylece toplum,hayatta kalmaya devameder ve gelenekler nesilden nesile geçer.
Mutluluklarını ve zor anlarını başkalarıyla paylaşmayanlarsa kendi karakterlerindeki olumlu yönleri ve zaafları asla keşfedemezler.
Yine de toplumun etrafında kol gezen bir tehlikeye dikkat etmek gerekir;insanlar doğaları gereği toplumda kabul gören davranışlara yönelir.Kendi kendilerini sınırlar,önyargılarla ve korkularla dolup taşarlar.
Bu oldukça yüksek bir bedeldir;çünkü toplum tarafından kabul edilmek için herkesin gönlünü hoş tutmak gerekir.
Dolasıyla toplumu hedefleyen bir sevgi gösterisi değildir bu.İnsanın kendisine duyduğu sevginin zayıflığını gösterir,o kadar.
İnsan kendini sevip saydıkça başkaları tarafından da sevilip sayılır.Asla herkesin birden gönlünü hoş tutmaya çalışma,yoksa herkesin saygısını kaybedersin.
Dostlarını sadece tanıdığın ve neyle uğraştığını bildiğin kişiler arasından seç.
Düşünceleri,seninkilerle aynı olan kişileri seç,demiyorum.Düşünceleri seninkinden farklı,haklı olduğun konusunda asla ikna edemeyeceğin kişileri seç,diyorum.
Ne de olsa dostluk,Sevgi'nin nice çehresinden biridir ve Sevgi,fikir birliğinde olmayı gerektirmez;dost görülen kişiyi kayısız şartsız kabul etmemizi sağlar ve her birey,kendine has bir biçimde gelişip olgunlaşır.
Dostluk başka bir kişiye karşı inanç duymak anlamına gelir,feragat etmek değil.
Sevilmek için herhangi bir bedel ödemekten kaçın,çünkü Sevgi'nin bedeli olmaz.
Gerçek dostların,dikkatleri üstlerine çeken ve herkesin ''Dünya tatlısıdır,çok da cömerttir,Kudüs'te ondan iyisi bulunmaz,''dedikleri insanlar değildir.
Gerçek dostlar,nasıl davranmaları gerektiğine karar vermek için olayların sonlanmasını beklemez;çok daha riskli olmasına rağmen kararlarını henüz olaylar meydana gelmekteyken verirler.
Şartlar gerektirdiği takdirde,özgürce yön değiştirebilirler.Yeniliklerden çekinmezler ve yaşadıkları maceraları anlatarak şehirlerini ve köylerini manevi olarak zenginleştirirler.
Yanlışlıkla tehlikeli bir yola sapsalar bile asla dönüp,''Sakın benim yaptığımı yapma,'' demezler.
Yalnızca,''Ben yanlışılıkla tehlikeli bir yola saptım,'' derler.
Çünkü nasıl sen,onların özgürlüğüne saygı duyuyorsan onlar da seninkine saygı duyar.
Sadece kötü günlerinde yanında belirip seni teselli eden kişilerden ne pahasına olursa olsun kaçın;çünkü bu kişiler aslında kendi kendilerine,''Ben daha güçlüyüm.Ben daha akıllıyım.Ben olsam böyle yapmazdım,'' deyip durmaktadır.
Mutlu günlerinde yanında olan kişilerle dostlu kur.Ruhlarında kıskançlığa ve hasede yer olmayan bu kişiler,senin mutlu olduğunu görmekten mutluluk duyar.
Kendini senden daha güçlü gören insanlardan kaçın,çünkü böyle yapmalarının asıl amacı,kendi zayıflıklarını gizlemektir.
İncinmekten çekinmeyen insanlarla dostluk kur;çünkü onlar kendilerine güvenen insanlardır,herkesin her an tökezleyebileceğini bilir ve bunu bir zayıflık olarak değil,insanlığın bir alameti olarak görürler.
Harekete geçmeden önce çok fazla konuşanlardan,yaptıklarıyla saygı uyandıracaklarına emin olmadıkça tek bir adım bile atmaya yeltenmeyenlerden kaçın.
''Ben olsaydım başka türlü yapardım,'' diyerek hatalarını yüzüne vuran kişilerden uzak dur;çünkü olaylar kendi başlarına gelmediğine göre seni yargılamaya hakları da yoktur.
Sosyal ilişkilerini sağlamlaştırmak veya normalde yanaşamayacakları kapılar açmak amacıyla dostluk kuran insanlardan kaçın.
Açmak istedikleri tek kapı,yüreğinin kapısı olan insanlarla dostluk kur.Onlar senin rızan olmadıkça asla ruhunu işgal etmeye yeltenmeyecek,açtığın kapıdan içeri asla zehirli oklar atmayacaktır.
Dostluk bir nehre benzer;kayaların etrafında kıvrılır,dağlara ve vadilere uyum sağlar,bazen de taşkın göllere dönüşüp yeniden akarak yoluna devam eder.
Nasıl nehrin nihai amacı denize akmaksa dostluğun yegane amacı da var olmak ve etrafın sevgi dağıtmaktır.
''Her şey bitti,artık buna bir son vermem lazım,'' diyenlerden kaçın;çünkü onlar yaşamın ve ölümün sonsuzluğunu,bunların ebediyetin birer aşaması olduğunu anlamazlar.
''Her şey yolunda gidiyor ama daha da ileri gitmeliyiz,'' diyenlerle dostluk kur,çünkü onlar daima bilinen ufukların ötesine gitmek gerektiğinin farkındadır.
Kafa kafaya verip toplumun alması gereken kararları kibirle ve ağırbaşlılıkla tartışanlardan kaçın.Onlar siyasetten anlıyor ve bilgilerini başkalarının önünde sergileyerek öne çıkmak istiyor olabilir.Halbuki tek bir saç telinin düşüşüne bile hükmetmenin imkansız olduğunu  anlamazlar.Disiplin önemli olsa da insan,sezgilerine kulak vermeye ve beklenmeyen durumlara açık olmalıdır.
Şarkılar söyleyen,öyküler anlatan,yaşamın tadını çıkaran ve gözleri mutlulukla parıldayan insanlarla dostluk kur;çünkü mutluluk bulaşıcıdır ve mantığın,hatayı açıklamaktan öteye gidemediği durumlarda daima bir çözüm ortaya koymayı başarır.
Sevgi'nin ışığının,önyargılardan ve çıkarlardan arınmış bir şekilde,anlaşılmama korkusuyla felç olmaksızın özgürce parıldamasını sağlayanlarla dostluk kur.
Kendini nasıl hissedersen hisset,her sabah kalkıp ışığını dünyaya saçmaya hazırlan.
Kör olmayanlar parıltını görecek ve ışığının büyüsüne kapılacaklardır.

Paulo Coelho




Segi ve ışıkla kalın...
Persephone

6 Ocak 2014 Pazartesi

Sevgi Benimle Asla Konuşmak İstemiyor

Paulo Coelho ile tanışmam yaklaşık iki hafta kadar oldu. Şu an, bu süre zarfında okuduğum ve okumaya başladığım üçüncü kitabı. Nasıl oldu da bu adamla bu kadar geç tanıştım bilmiyorum. Ama her şeyin bir doğru zamanı vardır düşüncesine inanan bir grubun içinde yer alıyorum... O nedenle doğru zaman bu zamandır diyorum... Ve bugün okuduğum ve Kıpti ile aynı düşünceler içerisinde olduğum için bu kısa metni paylaşıyorum...   
Bu kitap 1974 yılında Sir Walter Wilkinson adlı bir İngiliz arkeolog, Nec Hemmadi yakınlarında bulduğu bir el yazmasının aktarımıdır.Atina doğumlu 'Kıpti' adında tuhaf bir adamın bilgece sözlerini içermekte... Yaklaşık M.S180 yılına ait Yunanca çevirilerdir ve günümüzdeki İncil'de bulunmadıkları için 'apokrif metinler' diye anılan metni meydana getirirler...

Derken yaşı geçmiş ve evde kalmış bir kadın şöyle dedi:
''SEVGİ, benimle asla konuşmak istemiyor.''
Kıpti ise şöyle karşılık verdi:
SEVGİ'nin söylediklerine kulak vermemiz için yanımıza yaklaşmasına izin vermek gerekir.
Yanımıza geldiğindeyse bize söyleyeceklerinden korkarız; çünkü SEVGİ özgürdür ve sesi, irademizin ya da gayretimizin hakimiyetinde değildir.
Sevenler bunu bilse de boyun eğmez. SEVGİ'yi itaat ederek, güç, güzellik ve zenginlik sergileyerek, gözyaşları ve gülücüklerle baştan çıkarabileceklerini sanırlar.
Oysa gerçek SEVGİ, baştan çıkarmayı bilir ve asla baştan çıkmaz.
SEVGİ değiştirir, SEVGİ iyileştirir. Bazense ölümcül tuzaklar kurar ve kollarına atılmaya karar verdiği kişiyi mahveder. Dünyayı döndüren ve yıldızları yerinde tutatan güç nasıl olur da aynı anda böylesine yapıcı ve yıkıcı olabilir?
Verdiklerimizin aldıklarımıza denk olduğunu düşünmeye alıştırırız kendimizi. Sevgilerine karşılık bulma beklentisiyle sevenlerse boşuna vakit kaybeder.
Sevgi bir alışveriş değil, bir  inanç eylemidir.
Sevgi karşıtlıklar sayesinde büyür. Anlaşmazlıklar, sevginin yanı başımızda kalmasını sağlar.
Hayat, önemli sözleri gönlümüzde gizlemek için fazlasıyla kısadır.
Örneğin,  'Seni Seviyorum'.
Ama her zaman aynı karşılığı beklememek gerekir. Sevmeye ihtiyaç duyduğumuz için severiz. Sevmezsek hayatın anlamı kalmaz ve güneş, gökte parıldamaz.
Bir gül, arıların yanına gelmesini arzular ama ortada arı yoktur.Güneş ona sorar:
'Beklemekten bıkmadın mı?'
'Evet diye karşılık verir gül. 'Ama yapraklarımı kaparsam solarım.'
İşte bu yüzden, SEVGİ ortalarda görünmese bile onun varlığıyla karşılaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Yalnızlığın her şeyi yerle bir ettiği anlara göğüs germenin tek yolu, sevmeye devam etmektir.
Yaşamın en büyük amacı sevmektir. Gerisi sessizlikten ibarettir.
Sevmeye ihtiyaç duyarız. Sonunda kendimizi gözyaşlarımızın gölleri doldurduğu diyarlarda bulacağımızı bilsek bile severiz. Ah, şu gözyaşlarıyla kaplı, gizli ve gizemli diyar!
Gözyaşları çok şey anlatır. Yeterince ağladığımızı düşündüğümüzde bile şırıl şırıl akmaya devam ederler. Yaşamımızın Istırap Vadisi'nde uzun bir gezintiden ibaret olduğuna inandığımız taktirdeyse gözyaşlarımız ortadan kayboluverir.
Çünkü ıstırabımıza rağmen gönlümüzü açık tutmayı başarırız.
Çünkü gidenin, güneşi de beraberinde götürmediğini ve yerinde kasvetli bir karanlık bırakmadığını keşfederiz. Giden gitmiştir işte ve her vedanın ardında bir ümit gizlidir.
Sevmek ve sevdiğini kaybetmek, hiç sevmemiş olmaktan iyidir.
Aslında yegane seçeneğimiz, bu zapt edilemez kuvvetin gizemine dalıp gitmektir. 'Zaten çok ıstırap çektim ve bunun uzun sürmeyeceğini biliyorum.',diyerek SEVGİ'yi  kapımızdan döndürebiliriz elbette; ama böyle yaparsak yaşamımızın geri kalanını bir ölü olarak sürdürürüz.
Çünkü doğa, Tanrı'nı SEVGİ'sinin alametidir. Ne yaparsak yapalım bizi daima sever.İşte bu yüzden doğanın bize öğrettiklerini anlamalı ve ona saygı duymalıyız.
Severiz çünkü SEVGİ bizi özgür kılar. Dudaklarımızdan kendi kendimize bile fısıldamaya cesaret edemediğimiz sözler dökülmeye başlar.
O ana dek öteleyip durduğumuz kararı nihayet veririz.
'Hayır' demeyi öğrenir, bu sözcüğü lanetli bir şeymiş gibi görmekten vazgeçeriz.
Doğurabileceği sonuçlardan korkmaksızın 'evet' demeyi öğreniriz.
SEVGİye dair bize öğretilen her şeyi unuturuz; çünkü her birliktelik, birbirinden farklıdır ve kendine has ıstırap ve hazla haizdir.
Sevdiğimiz uzaktayken daha yüksek sesle şarkı söyleriz; yakındayken ise kulağına şiirler fısıldarız.Bize kulak vermezse haykırış ve fısıltılarımızı görmezden gelse de pes etmeyiz.
Gözlerimizi Kainat karşısında yummaz, 'Karnlıkta kaldık,' diye yakınmayız. Kainat'ın ışığının bizlere aklımıza hayalimize gelmeyecek şeyler yaptırabileceğini bildiğimizden gözlerimizi dört açarız. Sevmenin bir parçası da budur işte.
Kalbimiz SEVGİye açıktır ve kaybedecek bir şeyimiz olmadığından onun kollarına bırakırız.
Böylece evimize dödüğümüzde bizimle aynı dert çileyi çeken, arayışlarımızı paylaşan birinin uzun zamandır orada bizi beklediğini görürürüz.
Çükü SEVGİ, buluta dönüşen suya benzer; gökyüzüne yükselir ve her şeye uzaktan bakabilir; ama bir gün yeryüzüne inmek zorunda kalacağının bilincindedir.
Çünkü SEVGİ, yağmura dönüşen buluta benzer; toprak tarafından emilir ve tarlayı verimli kılar.
SEVGİ, bizi var gücüyle ele geçirmesine izin verdiğimiz o ana dek, bir sözcükten ibarettir.
SEVGİ, birisi gelip anlam katıncaya dek,bir sözcükten ibarettir.
Pes etme! Kapıyı açan anahtar, ekseri son anahtardır.

Akra'da Bulunan Elyazması
Paulo Coelho

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone