Paulo Coelho ile tanışmam yaklaşık iki hafta kadar oldu. Şu an, bu süre zarfında okuduğum ve okumaya başladığım üçüncü kitabı. Nasıl oldu da bu adamla bu kadar geç tanıştım bilmiyorum. Ama her şeyin bir doğru zamanı vardır düşüncesine inanan bir grubun içinde yer alıyorum... O nedenle doğru zaman bu zamandır diyorum... Ve bugün okuduğum ve Kıpti ile aynı düşünceler içerisinde olduğum için bu kısa metni paylaşıyorum...
Bu kitap 1974 yılında Sir Walter Wilkinson adlı bir İngiliz arkeolog, Nec Hemmadi yakınlarında bulduğu bir el yazmasının aktarımıdır.Atina doğumlu 'Kıpti' adında tuhaf bir adamın bilgece sözlerini içermekte... Yaklaşık M.S180 yılına ait Yunanca çevirilerdir ve günümüzdeki İncil'de bulunmadıkları için 'apokrif metinler' diye anılan metni meydana getirirler...
Derken yaşı geçmiş ve evde kalmış bir kadın şöyle dedi:
''SEVGİ, benimle asla konuşmak istemiyor.''
Kıpti ise şöyle karşılık verdi:
SEVGİ'nin söylediklerine kulak vermemiz için yanımıza yaklaşmasına izin vermek gerekir.
Yanımıza geldiğindeyse bize söyleyeceklerinden korkarız; çünkü SEVGİ özgürdür ve sesi, irademizin ya da gayretimizin hakimiyetinde değildir.
Sevenler bunu bilse de boyun eğmez. SEVGİ'yi itaat ederek, güç, güzellik ve zenginlik sergileyerek, gözyaşları ve gülücüklerle baştan çıkarabileceklerini sanırlar.
Oysa gerçek SEVGİ, baştan çıkarmayı bilir ve asla baştan çıkmaz.
SEVGİ değiştirir, SEVGİ iyileştirir. Bazense ölümcül tuzaklar kurar ve kollarına atılmaya karar verdiği kişiyi mahveder. Dünyayı döndüren ve yıldızları yerinde tutatan güç nasıl olur da aynı anda böylesine yapıcı ve yıkıcı olabilir?
Verdiklerimizin aldıklarımıza denk olduğunu düşünmeye alıştırırız kendimizi. Sevgilerine karşılık bulma beklentisiyle sevenlerse boşuna vakit kaybeder.
Sevgi bir alışveriş değil, bir inanç eylemidir.
Sevgi karşıtlıklar sayesinde büyür. Anlaşmazlıklar, sevginin yanı başımızda kalmasını sağlar.
Hayat, önemli sözleri gönlümüzde gizlemek için fazlasıyla kısadır.
Örneğin, 'Seni Seviyorum'.
Ama her zaman aynı karşılığı beklememek gerekir. Sevmeye ihtiyaç duyduğumuz için severiz. Sevmezsek hayatın anlamı kalmaz ve güneş, gökte parıldamaz.
Bir gül, arıların yanına gelmesini arzular ama ortada arı yoktur.Güneş ona sorar:
'Beklemekten bıkmadın mı?'
'Evet diye karşılık verir gül. 'Ama yapraklarımı kaparsam solarım.'
İşte bu yüzden, SEVGİ ortalarda görünmese bile onun varlığıyla karşılaşmaya hazırlıklı olmalıyız. Yalnızlığın her şeyi yerle bir ettiği anlara göğüs germenin tek yolu, sevmeye devam etmektir.
Yaşamın en büyük amacı sevmektir. Gerisi sessizlikten ibarettir.
Sevmeye ihtiyaç duyarız. Sonunda kendimizi gözyaşlarımızın gölleri doldurduğu diyarlarda bulacağımızı bilsek bile severiz. Ah, şu gözyaşlarıyla kaplı, gizli ve gizemli diyar!
Gözyaşları çok şey anlatır. Yeterince ağladığımızı düşündüğümüzde bile şırıl şırıl akmaya devam ederler. Yaşamımızın Istırap Vadisi'nde uzun bir gezintiden ibaret olduğuna inandığımız taktirdeyse gözyaşlarımız ortadan kayboluverir.
Çünkü ıstırabımıza rağmen gönlümüzü açık tutmayı başarırız.
Çünkü gidenin, güneşi de beraberinde götürmediğini ve yerinde kasvetli bir karanlık bırakmadığını keşfederiz. Giden gitmiştir işte ve her vedanın ardında bir ümit gizlidir.
Sevmek ve sevdiğini kaybetmek, hiç sevmemiş olmaktan iyidir.
Aslında yegane seçeneğimiz, bu zapt edilemez kuvvetin gizemine dalıp gitmektir. 'Zaten çok ıstırap çektim ve bunun uzun sürmeyeceğini biliyorum.',diyerek SEVGİ'yi kapımızdan döndürebiliriz elbette; ama böyle yaparsak yaşamımızın geri kalanını bir ölü olarak sürdürürüz.
Çünkü doğa, Tanrı'nı SEVGİ'sinin alametidir. Ne yaparsak yapalım bizi daima sever.İşte bu yüzden doğanın bize öğrettiklerini anlamalı ve ona saygı duymalıyız.
Severiz çünkü SEVGİ bizi özgür kılar. Dudaklarımızdan kendi kendimize bile fısıldamaya cesaret edemediğimiz sözler dökülmeye başlar.
O ana dek öteleyip durduğumuz kararı nihayet veririz.
'Hayır' demeyi öğrenir, bu sözcüğü lanetli bir şeymiş gibi görmekten vazgeçeriz.
Doğurabileceği sonuçlardan korkmaksızın 'evet' demeyi öğreniriz.
SEVGİye dair bize öğretilen her şeyi unuturuz; çünkü her birliktelik, birbirinden farklıdır ve kendine has ıstırap ve hazla haizdir.
Sevdiğimiz uzaktayken daha yüksek sesle şarkı söyleriz; yakındayken ise kulağına şiirler fısıldarız.Bize kulak vermezse haykırış ve fısıltılarımızı görmezden gelse de pes etmeyiz.
Gözlerimizi Kainat karşısında yummaz, 'Karnlıkta kaldık,' diye yakınmayız. Kainat'ın ışığının bizlere aklımıza hayalimize gelmeyecek şeyler yaptırabileceğini bildiğimizden gözlerimizi dört açarız. Sevmenin bir parçası da budur işte.
Kalbimiz SEVGİye açıktır ve kaybedecek bir şeyimiz olmadığından onun kollarına bırakırız.
Böylece evimize dödüğümüzde bizimle aynı dert çileyi çeken, arayışlarımızı paylaşan birinin uzun zamandır orada bizi beklediğini görürürüz.
Çükü SEVGİ, buluta dönüşen suya benzer; gökyüzüne yükselir ve her şeye uzaktan bakabilir; ama bir gün yeryüzüne inmek zorunda kalacağının bilincindedir.
Çünkü SEVGİ, yağmura dönüşen buluta benzer; toprak tarafından emilir ve tarlayı verimli kılar.
SEVGİ, bizi var gücüyle ele geçirmesine izin verdiğimiz o ana dek, bir sözcükten ibarettir.
SEVGİ, birisi gelip anlam katıncaya dek,bir sözcükten ibarettir.
Pes etme! Kapıyı açan anahtar, ekseri son anahtardır.
Akra'da Bulunan Elyazması
Paulo Coelho
SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder