Hūzūnlūydū İstanbul hiç olmadığı kadar... İçinde bin yığın insan, bin yığın hayat. O kadar hayatı nasıl sığdırıp, sindirmişti içine bu şehir!
İlk gözyaşı düştü orta yerine şehrin... Aylardan Ocaktı... Soğuk, beyaz örtünün tüm duyguları sakladığı, is kokusunun damarlarında gezdiği bir kış günü... Açmıştı bu şehir kalbini tüm insanlara, sarıp sarmalamıştı... Bu koca kalpli şehrin dikkatini küçük bir çocuk çekti....
Çocuk ağlıyordu!
Neyin var dedi?
Yalnızım, kimsem yok dedi!
Ben varım dedi!
Ben seni istemiyorum dedi!
Neden dedi?
Ağladı!
Ne oldu dedi?
Ağladı!
Sustu, sesi ağırlaştı ve yüzünü derinden bir hüzün kapladı.
Titrek sesli çocuk döndü, anlatmaya başladı:
2 yıl önce bugün... Annem dedi! duraksadı... Boğazında bir düğüm vardı sanki! devam etti; yürüyorduk, beni kartopu oynamaya parka götürüyordu, karşıdan karşıya geçmek için kaldırımda durduk dedi... Al al olmuş yanaklarından süzülen sıcak yaşlar, soğukla birlikte buharlaşıp şehrin havasına karışıyordu... Yerler buzlanmıştı, bir araç yoldan çıkmış, üzerimize doğru geliyordu... Anne! diye bağırdım... Annem durumu fark etti ve beni tuttuğu gibi kenara fırlattı!!! Ama O!!! Hıçkırıklara boğuldu... Annem... Annem... O arabanın altında kaldı... Ambulans geldi ama her şey için çok geçti... Annem artık yoktu!!! Melekler onu benden almıştı!!!
O koca heybetli şehir küçüldü, ufacık kaldı... Ne diyeceğini bilemedi...
O küçük ama yüreği büyük çocuk devam etti: Her kar yağdığında senin üzerine; kimileri oyunlar oynar, kimileri ailesiyle dolaşır, bana kalan ise her kar yağdığında annemin son bakışını, avuçlarımın içine aldığım buz gibi ellerini ve saçındaki ıslak kokuyu hatırlamak... İşte o zaman karlar altındaki o koca bedenine sarılır ağlarım İstanbul...
Karlar altında İstanbul size neleri hatırlatır!!!
Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder