30 Mart 2014 Pazar

YETER Mİ Kİ KURTARMAYA!!!





Düşünceler dağınık, kum taneleri gibi savrulmuş etrafa...
Leşleri kemiren kurtçuklar da üşüşmüş düşüncelere,
Var güçleriyle kemirmekte...
Hangi güç yeter kurtarmaya?
Çalı süpürgesi mi?
Kurtçukları zehirlemek mi?
Yorgun bedenden cevap gelir, çığlıkları bastırılmış sesin boğukluğunda; ''Yak, savur gitsin küllerini, bırak nehrin akıntısına!!!''
Yeter mi ki bu kurtarmaya?
Ruh der ki; ''Hayır, yetmez bu kurtarmaya! Yorgun beden huzur verirse bana, ulaşır çıkış yoluna, gerek yok yakmaya!!! ''
Kalp seslenir; ''Durun, dinleyin beni!!! Kulak verin bana, tüm gerçekler bende saklı... Düşünceler, yorgun beden, ruh fasa fiso... Tüm güzelliklerin kaynağı benim!!! Ben hissederim, ben karar verim olacaklara... Boş yere düşünme, yorma bedenini, sıkma ruhunu!!! Mantık bir yana, ben bir yana... Benim varlığım her birinizin varlığının sebebi... Direnmeyin artık yüreğinizin sesini dinlemeye... Kurtuluş bende!!!''


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

21 Mart 2014 Cuma

CÜMLELER

Dile gelmez cümleler,
Sıra sıra dizilir boğazında,
Koca bir düğüm olur, çökerler yüreğine...
İfade etmek için yetmez kelimeler,
Çoğu zamanda anlamsız gelir yan yana dizilişleri...
Ne doğru ne de yanlıştır aslında cümlelerin,
Yalnızca gideceği yeri bilmezler...
Gideceği yeri bilseler de,
Değerinin bilinmemesinden, anlamlarının yitirilmesinden korkarlar...
Delice sahip çıkarsın cümlelerine,
Feda etmek istemezsin cümlelerini, kıymetinden bihaber olanlara...
İstemeden de olsa saklarsın kendine,
Fırtınalara, kasırgalara yenik düşerler,
Bir sonbahar yaprağının hüznüyle...
Savrulur düşüncelerinde bir oraya bir buraya,
Belki de böylesi en güzeli, saklamalı cümleleri kendine...
Çünkü; cümleler değerlerini bilenler için kurulur...
Dağa taşa konuşmak, boşluğa savurmak cümleleri
Daha iyidir kimi zaman...
İnsanın anlamadığı, anlayamadığı kadar doğa anlar çünkü dilinden....

Sevgi ve Işıkla kalın...
Persephone




20 Mart 2014 Perşembe

İNSAN OLMAK

Mesele insan doğmak değil, insan olmak ve insan olabilmeyi başarabilmek. İnsan doğduk ama insan olmak kolay değil, ne yazık ki herkes insan olmayı beceremiyor. İnsan olmanın ne okulu,ne eğitimi, ne de kitabı var...
Uzmanlara göre kişilik çocuklarda 0-6 yaşlar arasında oluşmakta ve hayat boyu gelişmeye devam etmekte. Çocukluk döneminde kişilik oluştuğuna göre ailenin önemi çok büyük sonraki aşamalar da ise eğitim, sosyal çevre ve sosyal etkenler, arkadaşlar sırayı almakta.
Hayatta tek seçim hakkımızın olmadığı nokta doğduğumuz ya da doğacağımız aile. Sonrasında bütün seçimler bize ait.
İnsan olmak ya da olmamak.
Seçim tamamen bizim!
Nasıl bir insan olmak istiyoruz?
Nasıl bir insan olmak bizi mutlu eder?
Olmak istediğimiz insan mıyız?
Yoksa şartların gerektirdiği durumlara göre şekillenerek mi insanlığımızı ortaya koyuyoruz?
Daha onlarca soru sorulabilir bu konuyla ilgili. Peki hangi noktadayız, olmak istediğimiz insanın özelliklerini taşıyor muyuz? Yoksa kendimizden hiç mi memnun değiliz? Şu konuda falanca kişi gibi davranabilseydim, bu konu da filanca kişi gibi tavrımı koyabilseydim, şu özelliğim de olsa hiç fena olmazdı gibi bir yaklaşım mı sergiliyoruz kendimize, kendimizden şikayet edercesine...
İnsan olma yolunda kişilik gelişimi önemli bir faktörken, kişiliği etkileyen en önemli faktör ise ''Benlik Kavramı''dır. Benlik; insanın kendi kendisini nasıl tanıdığı, nasıl algıladığı ve nasıl değerlendirdiğidir. Uzun lafın kısası insanın kendi kendini nasıl gördüğü ve ifade ettiğidir ''Benlik Kavramı''.
Peki kendimizi yeterince tanıyor muyuz? Ne kadar irdeliyoruz kendimizi?
Soruyor muyuz kendimize; ''Ben hangi özelliklere sahibim?'', ''Benim için neler değerlidir?'', ''Hangi değer yargılarına sahibim?'' ''Ben neyi, nasıl, ne kadar yapabilirim ya da yapamam?'', ''Hedeflerim nelerdir?'' v.s...
İnsan olmak; önce kendini tanımak ve en önemlisi de bir bütün olarak kendini sevmekle başlar. Kendini bir bütün olarak, tüm sahip olduğu özellikleriyle sevmeyen insan, yeryüzünde ki hiç bir canlıyı da sevemez, sevdiğini zannederek kendisini kandırır.
İnsan olmak; vicdan kavramını anlamış, özümsemiş olmak demektir. Kendi davranışları hakkında yargıda bulunabilen, doğrunun ve yanlışın ne olduğunu içsel olarak bilen, iyiyi kötüden ayırabilen kişi insandır ve insanlığın anlamını kavramıştır.
İnsan olmak; var olan zekayı akılla yoğurmak, iradeyi doğru kullanmak, merhamet ve şefkat duygusuna sahip olmaktır.
İnsan olmak; farkındalık sahibi olmayı, empati yeteneğini geliştirmeyi gerektirir.
İnsan olmak; dürüstlük gerektirir. Kendi bencilce duygularına ve isteklerine yenik düşerek, kendisine yapılmasını istemediği bir şeyi başkasına yapmamasının gerekliğinin farkında olma yetisini kazanmış kişi olmaktır.
İnsan olmak; düşünmektir. Hiç bir şeyi sorgulamadan, körü körüne bağlanmamak, konu hakkında farklı bakış açılarına sahip olmak, farklı pencerelerden bakabilmeyi başarabilmektir.
İnsan olmak; doğayı, yaşadığı çevre ve yeryüzünde ki tüm canlıları ve insanları sevmektir. Sevmiyorsa da saygı duyması gerektiğinin bilincinde olmak demektir.
İnsan olmak; farklı duygu ve düşüncelere değer vermek, aynı fikir ve düşünceye sahip olmasa da karşısında ki insanlara, en azından insan olma vasfına sahip oldukları için saygı duymaktır.
İnsan olmak; insan olamanın bilincine sahip olmak demektir.

Kişi kendini olduğu gibi kabul etmeyi bilmeli, beğendiği kişilik özelliklerine sahip kimselerle kendini kıyaslamamalı, kendini sahip olduğu özellikleriyle iyisiyle kötüsüyle sevmelidir.
Başkaları tarafından onaylanmak ya da değer görmek beklentisi içine girmemek, kendine değer vermeyi bilmek gerekir. Sen kendi gözünde bir değere sahip değilsen, bunu başkalarından görmeyi boş yere beklemek anlamsız olur.
Alçakgönüllü olmak yetenekleri gizlemek değil, yetenekleri tamamlamaktır. Bu yüzden alçakgönüllü olmak insanın sahip olması gereken özelliklerden biridir..
İnsan eleştiriye açık ve bu eleştirileri açık yüreklilikle karşılayacak cesaret ve özgüvene sahip olmalı.
Kişileri değiştirmek amacına sahip olunmamalı, değişim gerekliyse insan önce kendinden değişime başlamalı. Çünkü değişim bir gerekliliktir ve değişim önce insanın kendisinde başlamalıdır.
İnsan anlama ve dinleme kavramlarını özümsemeli. Önceliğin konuşmak, kendini anlatmaya çalışmak değil, anlamak ve dinlemek olduğu gerçeğini kabul etmelidir.
Haklı olmaktan çok, mutlu olmak için çaba harcanmalıdır.
Affedici olun!
Affetmek iyi insanların intikamıdır.
Bazen en büyük intikam gülüp, geçmektir....

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

17 Mart 2014 Pazartesi

Zamana Dair



Zaman tüm acılara rağmen hızla akmaya devam ediyor. Kendi zaman akışımız arada sekteye uğrasa da belli bir zaman diliminde takılıp kalsak ta, hayat bize inat ilerliyor. Takılı kaldığımız zaman diliminden kurtulmak, hayatın akışına yeniden dönmek gerek. Gerçeklikten uzaklaşmanın faydası yok. Hayaller kurmuş olabiliriz, bu hayaller tepemize yıkılmış, hayatımızı kabusa çevirmiş de olabilir. Ahlanıp vahlanmak ne yazık ki boş. Olan olmuş, biten bitmiştir. 
Film makarasını sarar gibi sürekli geriye dönüp bakmak, acıları arttırmaktan başka bir işe yaramaz... Acılara tutunmak, anılarla yaşamak, neden olmadı ya da olmuyor diye sızlanmak kadar çözümsüz ya da çaresiz değildir hiç bir sorun ve yıkılan hayallerin yerine yenileleri de inşa edilir.
Yeter ki çözmek iste!
Yanlış yolda gittiğinin farkındalığında ve bilincinde ol!
Olmadıysa vardır bir hayır demesini bil!
Tabii bu durumda yaşıyor olmaktan ayrı bir haz duyorsak o ayrı, ne yazık ki böyle yaşamayı sevenler de var şu koca evrende! Acılarıyla, sıkıntılarıyla, kederleriyle, mutsuzlukllarıyla beslenenler!
Ne kadar garipsesek te, hadi oradan olur mu böyle saçma şey desek te var işte...
Keder, acı, sıkıntı, ölüme karşı afinite, sevilen ya da istenilen nesneye ulaşamamanın verdiği aşırı stres! Hastalıklı bir ruh hali!
Unutmamalı ki; insan kendini bu durumun, bu ruh halinin içine sürüklerken, yalnız sürüklenmiyor, annesini, babasını, kardeşini, eşini, çocuğunu, arkadaş ve dostlarını da sürüklüyor ve durum içinden çıkılmaz bir hal alıyor... Çevremizdekileri de etkiliyoruz bu halimizle... Ya üzüyor ya da kırıyoruz istemeden sevdiklerimizi ya da bizi sevenleri... 
Kimse istemiyor etrafında bu ruh haline sahip kişileri. Her yeni gün gelirken, beraberinde de  bir çok sorunla geliyor zaten, kim ister ki etrafında sorunlu kişi ve kişilikleri. Artık herkes kendini mutlu hissettiği, kendisini iyi hissettirecek, sorunsuz insanların yanında olmak istiyor, yaşam da yeterince sıkıntı var, üzerine yenilerini eklemekten kaçıyor herkes. Haksız da sayılmazlar tabii...
Unutmak zor olsa da yaşanan olayları, gerçeklerden kaçmak yerine kabullenmek, mutsuzlukların yerine yeni mutluluklar koymak, yıkılan hayellerin yerine yenilerini inşa etmek, hastalıklı ruh halinden çıkıp yeni bir bakış açısı geliştirmek,geçmişin acı ve sıkıntılarıyla yaşamaktansa gerçek hayatla yüzleşmek daha iyi bir yaklaşım şekli olacaktır.
Sıkıntıları, temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp önümüze koymanın ne kendimize faydası var, ne de sıkıntılarımıza, ne de olup biteni değiştirmeye...
Geride kalanlar geçmiştir, gelecek zaten gelecektir, önemli olan anda kalmak, anın tadını çıkarmaktır.   
Neşe, mutluluk dururken, sorun ve sıkıntılara yeni ya da farklı çözümler bulmak varken, 
Şu ölümlü dünyada kendimize ve etrafımızda ki bizi sevip, değer verenlere hayatı zehretmek niye?


Karlı dağlar kadar yalnızızdır bu durumun içinde, bu ruh halinden bizi kurtaracak kişi ne yazık ki yine bizizdir... Kurtarıcı beklemek boş yere vakit kaybından ibarettir ...

Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

15 Mart 2014 Cumartesi

GERÇEKLER ACITIR!

Sanatçı Alex Andreyev'in ''İnsanın Gözlerini Açması,
Bazen Çok Acı Verici Olabilir'' adlı çalışması.

Çoğu gerçek acıtır ve gerçeği kabul etmekten kaçınır insan. Özellikle de işine gelmeyen gerçekleri. Eğer var olan gerçek acıtıyorsa, EGO bunun yerine başka bir gerçeklik yarartır ve bunu kabul eder. EGO kendini koruma eğilimi gösterir, belli bir doyuma ulaşmak ister. EGO acı çekmek istemez ve senin de acı çekmeni engellemek ister... Kanayan yaralarına merhem olma gayreti içerisindedir... O da kendince masum ve haklı anlayacağın!!!
EGOmuzun yaratmış olduğu bu yalancı gerçekliği kabul ederiz, çünkü bu şekilde olması bizim de işimize gelir, kendimizi daha iyi hissederiz. EGO istediğine ulaşmıştır, gözler kör olsa da, içimiz rahattır artık. EGO da derin bir nefes alır bu arada...
Gizlice hayal dünyasına itilerek, var olmanın dayanılmaz hafifliğinde yaşamımızı devam ettiririz. Güzeldir böyle yaşamak, iç huzur sağlanmış, kendi kendimizle çatışma sona ermiştir. Her konuda haklıyızdır... Özrümüzü örtecek bir gerçeklik yarartmışızdır kendimize...
Özellikle reddedilme, kabul görmeme korku ve kaygıları gerçeklikten uzaklaştırır insanı. İstediğini almaya alışmış olan insanoğlu için zordur, reddedilmek ve kabul görmemek...
Gerçekler bambaşka olsa da, bu tarz bir davranışla karşılaştığında, kendini korumaya alır ve kendi gerçekliğini yaratır, yarattığı o gerçekliğe de inanır insan.Yoksa hemen anksiyete belirtileri baş gösterir bu gibi durumlarda....
Bundan sonrasında yarattığı gerçeklikle başbaşa içi rahattır, yapması gerekeni yapmıştır, doğru da budur ve başka doğru  da olamaz zaten... EGO Tanrısallaşmış, yücelik mertebesine oturmuştur sonunda... Hem haklıyım hem de mutlu... Oh be ne güzel!
Davranışları konusunda, kendi kendini haklı çıkarmakta insanoğlunun üzerine de başka canlı yoktur yeryüzünde...
Topla kendini, yüzleş artık gerçeklerle!
İstenmiyorsun!
Reddedildin!
Kabul görmüyorsun!
Yaşamaktan vazgeç yarattığın yalan dünyanda!
Haklı olmak ve mutlu olmak arasındaki içsel savaşına son ver!
Vazgeç öğrenilmiş çaresizliklerinden, bak o zaman dünyan daha güzel olacak...
EGOnun tüm bilincini yok etmesine izin verme!!!
Hayattaki amacın; ''Haklı olmak mıdır?Mutlu olmak mıdır?''
Tercih senin!
Ya haklı olur, mutsuzlaşırsın ya da mutlu olur haksızlaşırsın....
Ne yazık ki ikisi bir arada olmuyor...
Hem haklı hem de mutlu olunmuyor....
EGOna yenik düşme,
Yüzleş gerçeklerle,
Etrafında olup bitenlere kapatma gözlerini!!!
Gerçekler acıtsa da!!!

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

...

Aklın olmadığı,yüreğin sustuğu yerdeyim şu an!
Ne söyleyeceğini,kendini nasıl ifade edeceğini bilmiyorsa,saçmalamanın eşiğine gelmişse bir insan!
Lal olup,susmalı!!!

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

10 Mart 2014 Pazartesi

Var Mı Bilen?

Bitmek bilmeyen huzursuzluk,
İnsanların birbirleri ile savaşı,
Nereye kadar?
Para hırsından kör olmuş gözler...
Hırsızlara bile alkış tutar hale gelmiş millet...
Helal olsun yapana! Diye ağızdan çıkan cümleler!
Akıllara durgunluk...
Ne oldu bu millete!
Yoksa bir şuur kaybı mı?
Ya da zaten bir şuuru yok muydu?
Herkes işine geldiği gibi taraf...
Körü körüne bomboş savunucular...
Körü körüne bağlılık...
Cehalet almış başını gidiyor...
Bilinçlice cahil bırakılmış toplum..
Okumak yok! Aklı kullanmak yok!
Allah insana akıl vermiş kullansın diye!
Eeee hani nerede?
Hadi aklını kullanamadın,
Vicdan muhakematin de mi yok?
Sormak, sorgulamak unutulmuş,
Vicdanın anlamı bir kenara sindirilmiş...
Diğer tarafta da fazlasıyla sorgulayanlar!
Her şeye bir eleştiri getirenler!
Bu kadar biliyorsan,
Hadi kalk ayağa da bir şeyler yap o zaman!
Eleştirmek yetmez, icraatlarını göster!
Eleştirinin de dozunu kaçırma,
Arada kendini de sorgula ''ben ne yaptım ne yapıyorum'' diye...
Öyle oturduğun yerden ahkam kesmekle olmaz o işler!
Bir vurdum duymazlık, bir aymazlık, bir adam sendecilik...
Gazetelerde sonu gelmeyen üçüncü sayfa haberleri,
Ana haber bültenlerinin baş haberleri;
İhanetler, cinayetler,,adaletsizlik,kadın ve çocuk ölümleri...
Açlık, sefalet bir yan da
Zenginlikten gözü dönmüş sefa sürenler diğer yanda haber!
Fakir; zengine alkış tutuyor, zengin fakiri eziyor, ezikliyor...
Merhamet tükenmiş, herkes birbirine küfreder hale gelmiş...
Elektrik akımıyla yüklü insanlar...
Saman alevi gibi parlamak için hazır olda...
Herkes birbirini bulsa bir kaşık suda boğacak...
Kardeşlik, dostluk, arkadaşlık, saygı yok olmuş...
Kimse kimsenin ne fikrine saygı duyuyor, ne kendisine...
Nereye gidiyor ülke?
Nerede kaldı değerlerimiz?
Ne olacak bu işin sonu?
Dünyada da pek farklı değil bu durum!
Aynı olmasa da bir çok şey insanlık dışı!
Birbirinin gözünü oymak için bekleyenler...
Vicdan vicdan diye haykıran sesler,
Vicdanın V'si nedir bilmeyenler ,bilemeyenler...
Dört bir yandan neler oluyor diye yükselen sesler...

Neler oluyor gerçekten insanlığa?
Var mı bilen?
Ben bilmiyorum da!


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...Persephone