30 Ocak 2013 Çarşamba


Işığı kaybolduğunda gūneşi arar insan. Gece bittiğinde ise geceyi... Umutları kovalar bıkmadan, usanmadan, pervasızca. Unutur zamanı, insanı, hayatı, yaşamı...  An gelir bakar ardına uzun mu uzun bir yol kalmış gerisinde.  Korkar önce, sonra o da herşey gibi sıradanlaşır. Bilir ki geçmiş geride kalsa bile hep kendiyledir. Bilir ki gidenler olsa bile herşey kalbindedir.  Bilir ki zaman geçtikçe yaşanılanları heybetinde biriktirir. Umut olur, yol olur, yoldaş, sırdaş olur... Ama bilir ki aynaya baktığında gördüğü silüet kendinden başka kimsenin değildir... Sen aynaya baktığında aslında geçmişe mi bakar da yanarsın, yoksa kendine bakıp da yaşamaya mı çalışırsın?

Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

21 Ocak 2013 Pazartesi

Hiçbir şey için kendini üzme,
Hiçbir şeyin canını acıtmasına izin verme,
Hiçbir şeyi neden diye uzun uzun düşünüp,kendini kahretme...
Unutma ki her ne olursa olsun!
Güneş her gün yeniden doğuyor,
Hayat her şeye rağmen devam ediyor,
Kuşlar uçuyor,
Ağaçlar çiçek açıyor,
Her gün yeni canlar hayat buluyor...
Acılarınla,kederlerinle boğulurken sen!
Her gün bir mucize gerçekleşiyor ve SEN bunları görmüyorsun...
Unutma ki her ne olursa olsun!
Bugün üzüldüğün şeylere yarın gülümseyeceksin,
Bugün canını acıtan şeyler,yarın acıtmaz olacak.
Bugün neden diye sorguladığın şeyler,sen yaşadıkça yarın anlam bulacak...
Bil ki dünyadaki en değerli varlık sensin!
Bil ki sen varolduğun sürece etrafındaki her şey varolur!!!


Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

8 Ocak 2013 Salı

Çocuk

Hūzūnlūydū İstanbul hiç olmadığı kadar... İçinde bin yığın insan, bin yığın hayat. O kadar hayatı nasıl sığdırıp, sindirmişti içine bu şehir!
İlk gözyaşı düştü orta yerine şehrin... Aylardan Ocaktı... Soğuk, beyaz örtünün tüm duyguları sakladığı, is kokusunun damarlarında gezdiği bir kış günü... Açmıştı bu şehir kalbini tüm insanlara, sarıp sarmalamıştı... Bu koca kalpli şehrin dikkatini küçük bir çocuk çekti....
Çocuk ağlıyordu!
Neyin var dedi?
Yalnızım, kimsem yok dedi!
Ben varım dedi!
Ben seni istemiyorum dedi!
Neden dedi?
Ağladı!
Ne oldu dedi?
Ağladı!
Sustu, sesi ağırlaştı ve yüzünü derinden bir hüzün kapladı.
Titrek sesli çocuk döndü, anlatmaya başladı:
2 yıl önce bugün... Annem dedi! duraksadı... Boğazında bir düğüm vardı sanki! devam etti; yürüyorduk, beni kartopu oynamaya parka götürüyordu, karşıdan karşıya geçmek için kaldırımda durduk dedi... Al al olmuş yanaklarından süzülen sıcak yaşlar, soğukla birlikte buharlaşıp şehrin havasına karışıyordu... Yerler buzlanmıştı,  bir araç yoldan çıkmış, üzerimize doğru geliyordu... Anne! diye bağırdım... Annem durumu fark etti ve beni tuttuğu gibi kenara fırlattı!!! Ama O!!! Hıçkırıklara boğuldu... Annem... Annem... O arabanın altında kaldı... Ambulans geldi ama her şey için çok geçti... Annem artık yoktu!!! Melekler onu benden almıştı!!!
O koca heybetli şehir küçüldü, ufacık kaldı... Ne diyeceğini bilemedi...
O küçük ama yüreği büyük çocuk devam etti: Her kar yağdığında senin üzerine; kimileri oyunlar oynar, kimileri ailesiyle dolaşır, bana kalan ise her kar yağdığında annemin son bakışını, avuçlarımın içine aldığım buz gibi ellerini ve saçındaki ıslak kokuyu hatırlamak... İşte o zaman karlar altındaki o koca bedenine sarılır ağlarım İstanbul...
Karlar altında İstanbul size neleri hatırlatır!!!

Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

2 Ocak 2013 Çarşamba

YAŞADIĞINIZ HER GÜN ÖZELDİR!

Eniştem; kız kardeşimin komodininin en alt gözünü açtı ve ince kağıda sarılmış bir paket çıkardı. 'Bu' dedi, sıradan bir çamaşır değil. 'Kağıdı açtı ve çamaşırı bana uzattı. Zarif ve ipekti. Kenarları dantelle süslenmişti. Astronomik bir fiyat taşıyan etiketi hala üzerindeydi. ' Jan bunu New York'a ilk gittiğimizde almıştı. Nereden baksan sekiz, dokuz yıl olmuştur. Hiç giymedi. Özel bir gün için saklıyordu.
Çamaşırı benden aldı ve cenaze evine götürmek üzere ayırdığımız diğer giysilerle birlikte yatağın üzerine koydu. Bırakırken eli yumuşak kumaşı okşar gibi oyalandı. Komodinin gözünü hızla kapattı ve bana döndü dedi ki, 'Hiçbir şeyini özel bir gün için saklama. YAŞADIĞIN HER GÜN ÖZELDİR!'
Cenazeyi izleyen günlerde, enişteme ve yeğenime beklenmeyen bir ölüm arkasından yapılması gereken tüm üzücü işlerde yardımcı olmaya çalışırken sık sık bu sözleri hatırladım. Kardeşimin ailesinin yaşadığı şehirden California'ya dönerken uçakta yine bu sözleri düşündüm. Kardeşimin görmediği, duymadığı ve yapamadığı bütün şeyleri düşündüm. Hala eniştemin sözleri dün gibi aklımda... Ve bu sözler hayatımı birdenbire değiştirdi.
Artık daha çok okuyor, daha az toz alıyorum. Balkonda oturup bahçemi seyrediyorum, uzayan çimenlere aldırmadan.
Ailem ve dostlarımla daha çok vakit geçiriyorum, iş toplantılarında ise daha az. Mümkün olduğu kadar sık 'Hayatın katlanılması gereken bir dertler zinciri yerine, zevk alınacak olaylar dizisi olarak görülmesi' gerektiğini hatırlatıyorum kendime. Her anın güzelliğini duyumsayarak yaşamak istiyorum. Hiçbir şeyimi özel günler için saklamıyorum. Kıymetli tabak çanağımı her 'özel' olayda kullanıyorum. Birkaç kilo vermek, tıkanan lavaboyu açmak, bahçemde ilk açan çiçek gibi özel olaylarda... En pahalı ceketimi, canım isterse süpermarkete giderken bile giyiyorum. Teorime göre, eğer zengin görünürsem, küçük bir torba erzak için o kadar parayı da daha rahat ödeyebilirim. Pahalı parfümü özel partiler için saklamıyorum.Mağazalardaki tezgahların ve banka memurlarının burunları da, en az parti gezen arkadaşlarımınınkiler kadar iyi koku alır. 'Bir gün' kelimesi dağarcığımdaki yerini kaybetti. Bir şey, eğer görmeye, duymaya veya yapmaya değerse, onu şimdi görmek, duymak ve yapmak istiyorum.
Hepimizin yaşayacağımıza garanti gözüyle baktığımız yarını görmeyeceğini bilseydi eğer kız kardeşim, neler yapardı kim bilir? Sanırım aile fertlerini ve yakın arkadaşlarını arardı. Belki eski birkaç arkadaşını arayıp aralarında geçen sürtüşmeler için özür dilerdi. Belki bir lokantaya en sevdiği Çin yemeğini ısmarlardı. Bunların hepsi birer tahmin... Kardeşimin neler yapmadan öldüğünü hiçbir zaman bilemeyeceğim. Ya ben???
Sayılı saatimin kaldığını bilseydim, yapmadığım şeyler olduğu için kızardım. Yazmayı ertlediğim mektupları yazmadığım için kızardım. 'Bir gün ararım' dediğim dostları görmediğim için kızardım. Eşime ve kızıma onları ne kadar çok sevdiğimi yeterince sık söylemediğim için kızardım. Artık hayatlarımıza kahkaha ve renk katacak hiçbir şeyi yarına ertelememeye, duygularımı dizginlememeye çalışıyorum...

Peki ya bugün sizin son gününüz olsaydı SİZ ne yapardınız!!!???


Yastık altı hikayesi...
Sevgi ve ışıkla kalın...      
Persephone