23 Haziran 2014 Pazartesi

FLÖRT SANATI

Bir cuma akşamı, şık giyimli erkekler ve kadınlar New York'un Yukarı Doğu Yakası'ndaki bir bara balık istifi doluşmuş. Herkes tek geldiği için, flört eden edene.
Bir kadın saçlarını arkaya doğru savurup kalçalarını sallaya sallaya barın yanından dolanarak tuvalete doğru yürüyor. İlgisini çeken bir erkeğin yanından geçerken, gözlerini bir an için onunkilere dikiyor ve adamın bakışına karşılık verdiğini hisseder hissetmez, hemen başka yöne bakıyor.
Kadının sössüz mesajı: Beni fark et.
O davetkar bakış ve arkasından gelen kışkırtıcı utangaçlık gösterisi, çoğu memeli türünde görülen bir yaklaşma-çekilme düzeninin taklididir; yeni doğan yavruların sağ kalımı bir babanın yardımını gerektirdiğinden, dişi erkeğinin takip etme ve bağlanma iradesini sınamak zorundadır. Kadının cilveli hareketi flört sanatının o kadar evrensel parçasıdır ki, hayvan davranışlarını inceleyen eteloglar bunu farelerde bile gözlemlemiştir: Dişi defalarca bir erkeğe doğru koşar ve ondan kaçar; ya da kafasını oynatarak yanından hızla geçip gider; bu arada yavru farelerin oynarken çıkardıkları aynı tiz çığlığı atar.
Cilveli gülümseyiş, Paul Ekman'ın dökümünü çıkardığı on sekiz davranış şekli arasında yer alır: Flört eden başını başka yöne çevirerek gülümser; sonra fark edilmeye yetecek kadar bir süre doğrudan arzusunun hedefine bakar ve hemen ardından gözlerini kaçırır. Bu utangaçlık taktiği, erkeğin beynine neredeyse sırf o an için yerleştirilmiş gibi görünen dahiyane bir sinir devresinden yararlanır. Londra'da bir sinirbilimci ekibi, bir erkek çekici bulduğu bir kadının doğrudan bakışına maruz kaldığında, beyninin bir parça zevk veren bir dopamin devresini etkinleştirdiğini keşfetmiştir. Sadece güzel kadınlara bakmak, ya da çekici bulunmayan biriyle göz teması kurmakta, bu devreyi harekete geçirememektedir.
Ancak erkekler belirli bir kadını çekici bulsalar da bulmasalar da, cilvenin kendine has bir getirisi vardır: Erkekler sıklıkla, daha albenili ama cilvesiz kadınlardan çok, bol cilve yapanlara yaklaşırlar
Flört (bir araştırmacının Samoa'dan Paris'e kadar bir fotoğraf makinesiyle belgelediği gibi), dünyanın tüm kültürlerinde görülen bir şeydir. Flört etmek, kur yapma sürecinin her aşamasında sürüp giden bir dizi sözsüz pazarlığın açılış hamlesidir. İlk stratetejik manevra da, geniş bir ağ oluşturarak ilişki kurmaya hazır olduğunu pervasızca yaymaktadır.
Çok küçük çocuklar da aynısını yapıp, karşılarına çıkan her dost tavırlı kişiyle ilişki kurmaya niyetli olduklarını belli eder ve karşılık veren herkese yanaşırlar. Yetişkinler arasındaki flörtte buna koşut davranış, sadece şu cilveli gülümseyişi değil-neredeyse dostluk ilişkisi için etrafı kolaçan eden küçük bir çocuk gibi-göz teması kurmayı ve abartılı el kol hareketleri yaparak yüksek perdeden bir sesle konuşmayı da içerir.
Bir sonra ki adım sohbettir. En azından Amerikan kültüründe, yeni başlayan bir flörtün bu temel aşaması neredeyse efsanevi bir niteliğe sahiptir: Satır aralarında, müstakbel eşin gerçekten bağlanmaya değer biri olup olmadığı okunur. Bu adım, o ana kadar büyük ölçüde alt yolda ilerleyen bir süreçte üst yola merkezi bir yol verir; kuşkulu bir ebeveynin, ergen çocuğunun çıktığı kişiyi araştırması gibi bir şeydir bu.
Alt yol bizi birbirimizin kollarına iterken, üst yol müstakbel eşi ölçüp biçer; önceki gecenin denemesinden sonra kahve içerken yapılan sohbetin önemi de burada yatar. Uzayan bir kur yapma evresi, her iki eşin de kendisi için önemli kıstaslar açısından-müstakbel sevgilinin anlayışlı ve düşünceli, duyarlı ve yeterlikli, yani daha yoğun bir bağlılığa değer olup olmadığı konusunda-ötekinin tam bir değerlendirmeye tabi tutulmasına olanak tanır.
Flörtün evreleri, müstakbel eşlere öteki kişinin tamamen bağlanmaya değer iyi bir yoldaş-ileride de belki iyi bir ebeveyn-olup olmayacağını tahmin etme fırsatını verecek bir tempoda ilerler. Eşler böylece ilk sohbetlerde birbirinin sıcaklığını, duyarlılığını ve yapılan jestlere karşılık verip vermediğini ölçüp,kesin olmayan bir seçim yaparlar. Bu, bebeklerin yaklaşık üç aylıkken kimlerle ilişki kuracakları konusunda daha seçici davranarak, kendilerine en çok güven veren insana odaklanmalarına benzer.
Bir eş bu sınavı geçtiğinde, hoşlanmaktan romantik arzular duymaya geçişin işareti eşzamanlılıktır. Hem bebeklerde hem de flört eden yetişkinlerde,uyum sağlamanın gitgide kolaylaştığı-hepsi de artan bir yakınlığı yansıtan-sevecen bakışlar, kucaklaşmalar ve sürtünmelerden anlaşılır. Bu evrede, sevgililer düpedüz çocuklaşır: Bebek gibi konuşmalar ya da sevimli takma adlarla hitaplar, yatıştırıcı fısıldamalar, nazik okşamalar devreye girer. Birbirleriyle tamamen rahat omaları, her birinin öteki için güvenli bir üs haline geldiğini işaret eder ki, bu da bebeklik çağının bir başka yankısıdır.
Kuşkusuz, flört süreci bir bebeğin hırçınlık nöbeti kadar fırtınalı olabilir. Sonuçta, aşıklar da bebeler kadar benmerkezli olabilirler. Ve bu genel şablon dönüşüm geçirerek, risk ve kaygıların çiftleri birbirine yakınlaştırabileceği-savaş zamanı aşkları ve gayri meşru ilişkilerden, kadınların ''tehlikeli'' adamlara vurulmasına kadar-tüm durumları kapsar. Belki de bunun içindir ki, bazıları aşık olmayı bebekliğin cilveleşmelerinden çok, madde bağımlılığına benzetir.
Sinirbilimci Jaak Panksepp'in kuramına göre, aşık çiftler kelimenin tam anlamıyla birbirinin müptelası olur. Panksepp, uyuşturucu alışkanlığının dinamiğiyle, en güçlü duyguları beslediğimiz insanlara karşı bağımlılığımız arasında sebep-sonuç ilişkisi bakımından sinirsel bir koşutluk görüyor. Ona göre, insanlarla kurduğumuz olumlu etkileşimlerin verdiği zevk, kısmen opioid sistemimizden, yani eroin ve diğer alışkanlık yaratan maddelerle bağlantı kuran şebekeden kaynaklanmaktadır.
Bu şebeke, anlaşıldığı kadarıyla, sosyal beynin iki anahtar yapısı olan orbitofrontal ve ön signulat kortekslerini içermektedir. Bunlar uyuşturucu krizine giren, sarhoş olan ya da ölesiye içen madde bağımlılarında etkinleşir. Bağımlı kişiler alışkanlıklarından kurtulmak için tedaviye girdiklerinde bu alanlar etkisizleşir. Söz konusu sistem, bağımlı kişinin tercih ettiği madeye aşırı değer vermesi kadar, bu maddeyi aramayı bıraktıracak herhangi bir engelleyiciden tamamen yoksun olmasından da sorumludur. Bunların hepsi, aşık olmanın sancıları sırasında ortaya çıkan bir arzu nesnesinde de geçerli olabilir.
Pansepp'in kuramına göre, bağımlıların uyuşturuculardan aldığı haz, sevdiklerimize bağlantı hissinden aldığımız doğal zevkin biyolojik bir taklididir; bu iki duyguyla ilgili sinir şebekesi büyük ölçüde paylaşılır .Panksepp, hayvanların bile, beraberken oksitosin ve doğal opioidler salgıladıkları hemcinsleriyle zaman geçirmeyi yeğlediklerini bulgulamıştır; dolayısıyla bu beyin kimyasallarının aile bağlarımız ve dostluklarımızın yanı sıra, aşk ilişkilerimizi de perçinlediği düşünülebilir.


Daniel Goleman
Sosyal Zeka

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone            
  

17 yorum:

  1. oyy tırstım ben bi şimdi , uyuşturucu bağımlılığıyla aynı mıı ? yeniden aşık olma fikrini düşünmeli bari :S

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Düşünmek şart,tekrar tekrar düşünmeli kelebeğim:)))Sevgiler...

      Sil
    2. Aşk uyuşturucu gibiymiş demek :)
      Olabildiğince kaçmalı zaten bi hayrı yok zararı da olmasın :)
      Kalemine sağlık :)
      Öpüyorum kocaman :*

      Sil
    3. Bünyeye zararlı kuzum...:)))En iyisi mi bulaşmamalı:)))Sevgiler...

      Sil
  2. vay,vay, çok etkileyici bi yazı bu!
    hoşgörülen bağımlılıklar,,şimdi ayrılamayanları anlamanın da bi yolunu mu anlattın sen:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kitapta konular ayrı ayrı ele alınmış ancak birbirinin devamı gibi...Enteresan hormonal dengeler var...Evet bi nebze bağımlılığın nasıl oluştuğu,sevginin nasıl meydana geldiği ve bağımlılıklarımızdan neden kolay vazgeçemediğimizin bir özeti gibi bu yazı...Bu sadece aşk adına yazılmış değil,tüm sevdiğimiz ve yakunlık suyduğumuz akraba,eş dost içinde geçerli...bundan sonraki yazıyı kendi kalemimle yazmayı planlıyorum:))Bakalım nasıl bulacaksınız...Enterasan bir konu olacak:)))Sevgiler...

      Sil
  3. Yüksek dozda uyuşturucu (aşk) bağımlısı oldum :)

    YanıtlaSil
  4. Tehlikeli sularda yüzüyorsun Narkoz:)))Aman kimsenin canını acıtma da :Pp Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. ne güzel paylaşımlar yapıyorsun, teşekkürler canım:)
    o ilk bakış ve gözünü kaçırma meğerse genetiğimizde kodluymuş:)
    burada flört ve karar evresi anlatılıyor ama, ben karşı cinsle karşılaştığımızda; genelde, ilk dakikalarda karar verdiğimizi düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ben teşekkür ederim efenim,okumaya değer bulduysan ne mutlu bana;)Genlerdenmiş gerçekten:)))Ya alisim duruma göre değiştiğini düşünüyorum ben de belki ilk dakikalr önemli bazen ilk dakikalrda görenediğin şeyleri daha sonrasında da keşfedebiliyorsun...Karşı cinsin davranışlarının önemli olduğunu düşünüyorum...Bazen ilk görüş yanıltıcı olabiliyor:)))Mesela ben ayakkabı alırken bile haftalarca düşünürüm:)))

      Sil
    2. aaa! okumaya değer bulmak da ne demek?:) çok keyif aldığım bloglardan biri. bir yazımda senden bahsetmiştim görmedin mi?

      ve evet haklısın, denemeden almamalı;)))

      Sil
  6. Yok görmedim canım kaçırmışım:( Ziyaretine geleceğim en kısa zamanda son zamanlar sesin soluğun çıkmadı:( Sevgiler...

    YanıtlaSil
  7. Yani şu andabir uyuşturucu bağımlısına eşdeğer bir halde miyim :S Ama olsun ben mutluyum kiii :))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İwit;)Sen en güzel bağımlılığı yakalamışsın canım benim;)Mutluluğunuz daim olsun...:)Sevgiler...

      Sil
  8. dozu ayarlamak lazımmmmm
    mesela trafikte de öndeki araca fazla yaklaşmamak lazım gibi bişi buuu :)

    sevgiler

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ahahaaaa değişik bir yaklaşım canım;)sevgiler...

      Sil
  9. "ilişki kurmaya hazır olduğunu pervasızca yaymaktadır." diyor sanırım daha dikkatli olsam iyi olacak yavaşlamam gerekli.

    YanıtlaSil