Stres, modern çağımızın sorunu haline gelmiş durumda. Teknolojinin gelişimiyle daha rahat olmamız gerektiği düşünülse de durum tam tersi. Bir e-mail ile bir çok işimizi hızla yapıyor, makinede çamaşırlar, bulaşıklar yıkanıyor. Bir çok işi kolayca yapıyoruz. Zamandan kazanırken, zamansızlıktan şikayet ediyor ve hiçbir şeye yetişemiyoruz. Kaygı durumu arttıkça üzerimizdeki stres te artıyor. Stresle başa çıkmak üzerine yazılan makaleler, kitaplar çok fazla ilgi görüyor. Çünkü, stresle nasıl başa çıkacağımızı bilmiyoruz ve hayatımızı ele geçirdiğinin farkındayız. Bir çok öneri ve yöntem var uygulayabilene tabii.
Hayatımızı etkileyen 'stres' denen şey ile başa çıkmak önemli. Peki bize, vücudumuza neler yaptığının farkında mıyız?
Son yirmi- otuz yıl içinde bilim insanları sürekli stresin vücudumuz üzerinde yıkıcı etkisi olduğunu anladı. Kalp-damar sisteminin özellikle duyarlı olması hiç de şaşırtıcı değil. Savaş ya da sıvış tepkisiyle yükselen kan basıncının sürekli yüksek kalması kan damarı duvarlarına zarar vererek sonunda atardamarlarda tıkanmadan kalp krizine varan sorunlara yol açabilir. Onbinlerce İngiliz hükümeti çalışanının izlendiği çalışmalarda işi daha stersli olanların anlamlı derecede genç yaşta ve çoğunlukla kalp krizi nedeniyle öldüğü bulunmuştur. Doğu Avrupa'da komünist sistemin yıkılmasından sonra yaşanan toplumsal çöküş sırasında kalp yetersizliğine bağlı ölüm oranları fırlamıştır.
Ancak kronik stres, kalp dışında pek çok yerde etki gösterir. Savaş ya da sıvış tepkisi sırasında vücut kan şekeri düzeylerini yükseltmek için yakıt kullanır. Bu da bize gereken enerji takviyesini sağlar ama zaman içinde obezite ve diyabet riskini arttırır. Ayrıca bağışıklık sistemimizi tehlikeye atar.
Yirmi- otuz yıl öncesine kadar bilim insanları, psikolojik stresin enfeksiyona karşı verdiği yanıtı etkilemesinin mümkün olduğunu düşünmüyorlardı. Oysa şimdi aradaki bağlantıyı ispatlayan tonlarca kanıt var. Etkiler karmaşık olmakla birlikte, akut stres patlamaları ( dakikalar ila saatler sürebilir) genel olarak bağışıklık sisteminin hasara karşı hazır olması için destekler ve bu etkide kortizol gibi hormonlar aracılık eder.
Strese yol açan olay sona erdiğinde hormonların düzeyi hızla normale döner; örneğin, kortizol kendi salgılanmasını sonlandıran bir kapatma düğmesi işlevi görür. Etkilenmiş bağışıklık hücrelerinin (ki bu hücrelerin bir enerji maliyeti vardır ve uzun süre aktif kalırlarsa vücudun kendisine saldırabilirler) sadece ihtiyaç duyulduğu sürece iş başında olmasını sağlayan akıllıca bir sistemdir bu.
Ancak kronik stres altındayken kortizol sürekli salgılanır. Bu durumda kortizol kalıcı bir kapatma düğmesi gibi davranır ve bağışıklık sistemini baskılar. Kronik stres, aşılara verdiğimiz yanıtı bozar ve bizi soğuk algınlığından HIV'e, türlü enfeksiyonlara karşı daha duyarlı hale getirir.
Eğer çok uzun süre çok fazla stres altında kalırsak bu kapatma düğmesi yıpranabilir ve vücudumuz kortizole olması gerektiği gibi yanıt veremez hale gelir. Bu da bağışıklık sisteminin kontrolden çıkmasına yol açarak, bizi allerjilere ve en kötüsü de kronik enflamasyona karşı duyarlı hale getirir. Bir sıyrığın etrafında şişme ve kızarıklıkla kendini belli eden enflamasyon, vücudun enfeksiyon ve yaralanmaya karşı ilk savunma hattıdır. Kılcal kan damarları genişleyerek sızdırmaya başladığı için kan ve bağışıklık hücreleri etraftaki dokuya yayılır. Bu süreç, o alanı tahriş edici maddelerden, istilacılardan ve hasar gören hücrelerden etkin biçimde, hızla temizler; kısa süreli enflamasyon yara iyileşmesinin önemli bir parçasıdır.
Fakat uzun süre devam eden, gereğinden fazla enflamasyon, süreci bozar ve yara onarımı yavaşlar. Araştırmacılar bu durumu Alzheimer hastası yakınına bakan kadınlarda, sınava hazırlanan diş hekimliği öğrencilerinde ve evli çiftlerde kavga ettikleri zaman gözlemlemiştir. Yüksek düzeylerde enflamasyon, egzamadan multipl skleroza çeşitli otoimmün hastalıklarda alevlenmelere neden olur. Ayrıca iltihap zaman içinde kemikler, eklemler, kaslar ve kan damarları gibi sağlıklı dokuları da yer bitirir.
Stresin neden olduğu fizyolojik değişimler görünüşe göre bazı kanserlerde de rol oynar. Milyonlarca kişinin uzun süre izlendiği pek çok epidemiyolojik çalışmada, sigara ve alkol tüketimi gibi davranışsal faktörler kontrol edilse bile, stresli bir yaşamın belli kanser türleri için risk taşıdığı bulunmuştur. Bu arada laboratuvar deneyleri stresin, en azından hayvanlarda, DNA onarım mekanizmasına ket vurduğunu ve bağışıklık yanıtının, normalde tümörle mücadele eden doğal katil hücreler gibi bazı bölümlerini baskıladığını düşündürmektedir.
Savaş ya da sıvış tepkisi, hasarlı hücreleri ortadan kaldıran ve yeni kan damarlarının oluşmasını destekleyen enflamasyonu güçlendirerek, gelişmekte olan bir tümörün ihtiyacı olan şeyi sunar: yerel kan temini ve genişleyecek alan. Farklı türde kanseri olan fareler strese maruz bırakıldığında ya da bu hayavanlara bir stres hormonu olan adrenalin uygulandığında tümörleri daha hızlı büyür ve yayılır.
Tüm bu bilimsel veriler hayatımızdaki stresin vücudumuzda nelere yol açabileceğini özetlemekte, ki bu stresin etkilerinin bir kısmı. Bu etkilere bakıldığında stresle başa çıkılmasının ne kadar önemsenmesi gerektiği ortada. Herkese stressiz, en azından az stresli bir yaşam diliyorum.
SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone
Yararlanılan Kaynak: Şifa - Jo Marchan