27 Ekim 2014 Pazartesi

DOĞUŞTAN YETENEK DİYE BİR ŞEY VAR MI?

Exhibit A, yetenek tartışmasında, 1990'ların başlarında psikolog K. Anders Ericsson ve Berlin'deki seçkin Müzik Akedemisi'nden iki arkadaşı tarafından yapılmış bir çalışma, Akademi'deki profesörlerin yardımıyla okuldaki kemancılar üç gruba ayrıldı. Birinci grupta yıldızlar vardı; dünya klasmanında solo kemancı olma potansiyeline sahip öğrenciler. İkinci grup sadece ''iyi'' olduklarına karar verilenlerdi. Üçüncü grupta ise, profesyonel olarak keman çalmaları beklenmeyen, ancak milli eğitim sistemi içinde müzik öğretmeni olmaya niyetli öğrenciler vardı. Sonra bütün kemancılara aynı soru yöneltildi: Kemanı ilk kez elinize aldığınız andan başlayarak bütün kariyeriniz boyunca kaç saat pratik yaptınız?     
Üç gruptan da herkes kabaca aynı yaşta -5 yaş civarında- keman çalmaya başlamıştı. Bu birkaç yıl, herkes kabaca aynı oranda -haftada iki üç saat kadar- pratik yapmıştı. Ancak öğrenciler 8 yaş civarına geldiğinde gerçek farklılıklar ortaya çıkmaya başlamıştı. Sınıfın en iyisi olma noktasına ulaşan öğrenciler, herkesten daha fazla pratik yapmaya başlayanlardı; 9 yaşında haftada altı saat, 12 yaşında haftada sekiz saat, 14 yaşında haftada on altı saat ve böylece giderek arıyordu ta ki 20 yaşında haftada otuz saatten fazla pratik yapıyor -daha iyisini başarmak niyetiyle enstüramanlarını bilerek, isteyerek çalıyor- olana dek. Hatta 20 yaşında çok iyi performans gösterenlerden her biri toplam 10 bin saatlik bir pratiğe ulaşmış durumdaydı. Sadece iyi olan öğrenciler toplam 8 bin saatlik pratik yapmıştı; geleceğin müzik öğretmenleri ise sadece 4 bin saati biraz aşmış durumdaydı.
Ardından Ericsson ve arkadaşları amatör piyanistlerle profesyonel piyanistleri karşılaştırdılar. Ortaya aynı model çıktı. Amatörler çocuklukları boyunca asla haftada yaklaşık üç saatten fazla pratik yapmamıştı ve 20 yaşına geldiklerinde toplam 2 bin saat pratik yapmış durumdaydılar. Oysa profesyoneller pratiklerini her yıl sürekli arttırmış, 20 yaşına geldiklerinde tıpkı kemancılar gibi 10 bin saate ulaşmışlardı.
Ericsson'ın çalışmaının çarpıcı yanı, ''doğal'' öğrencilerle -pratiğe akranlarının harcadığı zamanın belli bir parçasını harcayıp da tepeye fazla çabalamadan çıkan örneklerle -hiç karşılaşmamalarıydı. ''İnek'' öğrencilerle, herkesten daha fazla çalışan, ancak ön safları yarmak için gerekli şeye sahip olmayan örneklerle de karşılaşmadılar. Araştırmalar şunu gösteriyor ki bir öğrenci en iyi müzik okullarından birine gidebilecek kadar yetenekliyse onun performansını bir diğerininkinden ayıran ne kadar çok çalıştığı oluyor. O kadar. Dahası, zirvedeki insanlar sadece daha fazla çalışmakla, hatta herkesten çok daha fazla çalışmakla kalmıyor. Çok çok daha fazla çalışıyor.
Karmaşık bir görevi mükemmel biçimde yerine getirmenin en az kritik düzeyde bir pratik gerektirdiğine ilişkin fikir, uzmanlık çalışmalarında tekrar tekrar su yüzüne çıkıyor. Hatta araştırmacılar gerçek uzmanlık için sihirli sayının 10 bin saat    olduğuna ilişkin inançlarında fikir birliğine varmış durumda.
''Bu tür çalışmalardan ortaya çıkan tablo -herhangi bir şeyde- dünya klasmanında bir uzman olmayı sağlayacak ustalık düzeyine ulaşmak için 10 bin saat pratik gerektiğine işaret ediyor,''   diyor nörolog Daniel Levitin. ''Besteciler, basketbol oyuncuları, kurmaca yazarları, buz patencileri, konser piyanistleri, satranç oyuncuları ve diğerleri üzerine ardı ardına yapılan çalışmalarda bu sayı tekrar tekrar ortaya çıkıyor. Hiç kuşkusuz, bu kimilerinin yaptığı pratikten neden diğerlerinden daha fazla şey sağladığını açıklamıyor. Ancak henüz hiç kimse, gerçek anlamda dünya klasmanında uzmanlığın daha kısa zamanda yakalandığı bir vaka ile karşılaşmadı. Göünen o ki gerçek uzmanlığa ulaşmak için beynin bilmesi gerekenlerle kaynaşması bu kadar zaman alıyor.''
Bu durum dahi olduğunu düşündüğümüz insanlar için bile geçerli. Örneğin, Mozart  müzik yazmaya altı yaşında başladı. Ancak psikolog Micheal Howe, Genius Explained adlı kitabında şöyle yazıyor:  ''Olgun bestecelerin standartlarına göre, Mozart'ın ilk yapıtları çok iyi değildir. İlk parçaların hepsi büyük olasılıkla babası tarafından yazıldı. Wolfgang'ın çocukluk kompozisyonlarından birçoğu örneğin, piyano ve orkestra için yazdığı ilk yedi konçerto, büyük oranda diğer bestecilerin yapıtlarının arajmanlarıdır. Sadece Mozart'ın özgün müziğini içeren konçertolardan ilki, şimdi bir başyapıt olarak kabul edilen No. 9, K. 271, daha önce hiçbir 21 yaş altı müzisyen tarafından bestelenmemiştir. Mozart o zamanda 10 yıldır konçerto besteliyordu.''
Müzik eleştirmeni Harold Schonberg daha da ileri gidiyor: En büyük yapıtlarını ancak 20 yılı aşkın bir zamandır beste yapmaktayken bestelediğine göre, Mozart'ın gerçekte ''geç gelişim gösterdiğini'' ileri sürüyor.
Görünen o ki satrançta büyük usta olmak da yaklaşık 10 yıl alıyor. (Sadece efsanevi Bobby Fisher daha kısa zamanda bu seçkin düzeye ulaştı: Onun dokuz yılını aldı.) Peki 10 yıl ne demek? Evet, 10 bin saatlik somut pratik kabaca 10 yıl alıyor. 10 bin saat mükemmelliğin sihirli sayısı.


ALINTI 
Outliers ( Çiginin Dışındakiler)
Yazar: Malcolm Gladwell


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

11 yorum:

  1. Yetenekten çok yaptığı işi çok sevmek etkili sanırım. Ne kadar çok seviyorsan bıkmadan usanmadan o kadar çok vakit geçirirsin.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Handan;
      Evet başarının şartlarından biri de işini çok sevmek... Sevgiler....

      Sil
  2. Aslında çalışılmamış bir yeteneğin var olabiliceğine ben de inanmıyorum.. Ama çalışmanın , sadece çalışmanın ürünü bir yeteneğin çıkışı da her zaman mümkün olmayabilir ..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Gri Lady;
      Tek sorun da tek başına yeteneğin bir anlamının olması, farkı yaratan çok çok ama çok çalışmak oluyor... Sevgiler...

      Sil
  3. bence insan doğuştan programlanmış olarak doğuyor. her şeye kapasitesinin yettiğini ancak üzerinde düşülmediği için ortaya çıkmadığını düşünüyorum.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Hazel;
      Evet sınırlarımızı zorlamıyoruz, bunun nedeninin tembellik olduğunu düşünüyorum... Çok çalıştığımızı iddia etsek de işin aslı öyle değil... En azından Asyalılar kadar çalışkan olmadığımıza bahse girebilirim;) Sevgiler...

      Sil
  4. Sevgili Yalnızlar Rıhtımı;
    Evet doğuştan yetenek diye bir şey var ama tek başına yeterli bir faktör değil;) Sevgiler...

    YanıtlaSil
  5. yetenek çalışmayınca sıradan kalıyor yani:)

    YanıtlaSil
  6. ne kadar yeteneğin olursa olsun, bir şekilde onu öğütmen gerek.

    YanıtlaSil