25 Ağustos 2014 Pazartesi

Yaşama Dair İnciler ve İncelikler

  • Kendini sev... Sev de, bunu narsistik boyutlara taşıma.  Unutma ki; kimse mükemmel ya da dört dörtlük değil... Hiç kimse bir ada değildir.
  • Empati yapmayı öğren. Kendi duygularını ne kadar önemsiyorsan, karşında ki insanların duygularını, ne hissettiklerini de o kadar önemse. Sonuçta toplumun parçasını oluşturan bir bireysin, dünya senin etrafında dönmüyor ve yalnız da yaşanmıyor. 
  • Yalan söyleme. Gün gelir kendi yalanlarına, senden başka kimse inanmaz olur.
  • Her söylenenin doğru olduğunu varsayma. Yanılırsın. Hayal kırıklıkların büyük olur.
  • Ya olduğun gibi görün ya da göründüğün gibi ol. Olmadığın biri gibi davranma, bir yerde tökezlersin. Net ol! Dürüst ol! Her şeyden önce kendin ol!
  • Sırrını vereceğin insanı doğru seç. Sırrını tutamayana ikinci bir şans tanıma, bir daha sırrını verme... Bunu yaparken sen de, sana verilen sırrı ölene kadar sakla.
  • Gözyaşların değerli, onu hak etmeyenler için boş yere akıtma... Unutma ki; gözyaşlarını hak edenler, zaten seni ağlatmayacak olanlardır.
  • Hak edene hak ettiği değeri ver. Hak ettikleri yerden daha yüksek bir yere koyup, hak ettiğinden daha fazla değer verip şımartma... Sonuçları katlanılmaz olabilir. Senin verdiğin değeri hak etmeyenlere, hayatında yer verme.
  • Yapılan haksızlıklara boyun eğme. Haklıyken, haksız duruma düşecek kadar haykırma. Unutma; bazen de susmak en büyük erdemdir.
  • Seni sevenlerin değerini bil. Güvenlerini yıkma... Sen sevmesen de, seni sevenlere saygı duy.
  • Hayatı sev. Başına gelen hiçbir şey için hayatı suçlama... Başına gelenlerin sorumlusu hayat değil. Unutma!
  • Seçimlerinden dolayı üzüntü duyabilir, hak etmediğin acılar çekebilirsin... Yalnız değilsin, bu herkesin başına geliyor. Başına gelen olayların mutlaka bir nedeni vardır. Alman gereken hayat dersini almayı bil. Asla mağduru oynama.  
  • Mutlu ol. Mutlu olmak herkesin hakkı... Sen mutlu olurken, başkalarını bencilliklerinle mutsuz etme. Sen mutlu olurken; çıkarların için diğer insanları mutsuz etmeye hakkın yok. 
  • Kimseyi incitme! Mevlana'nın şu sözlerini hatırla: '' Olur ya incinsen de incitme... İncitme! İncittiğin yerden incinirsin.'' 
  • Hayal kur, hayal kurmak güzeldir; insana enerji ve mutluluk verir... Ancak; hayal kurmayı abartıp hayal dünyasında yaşama... Yaşama dair hedeflerin gerçekçi olsun... 
  • İnsanlara dair beklentilerini yüksek tutma... Eğer birilerinden beklentin yüksek olacaksa kendinden olsun... 
  • Beğen ya da beğenme... Katıl ya da katılma insanların fikirlerini önemse, aklının bir köşesine yaz, gün gelir hiç ummadığın bir anda, hiç ummadığın bir yerde lazım olur.
  • Sevdiğin insanlar hayatından çıkabilir, kaybettiklerin için üzülme. Kazandığın insanların kıymetini bil. Aşık Veysel'in şu dizelerini hatırla: ''Sana verebileceğim çok bir şey yok aslında;  çay var içersen, ben var seversen, yol var gidersen.''   
  • Sevgi; ön koşullara bağlı değildir. İstek ve çıkarlar gözetilerek duyulan sevgi hiçbir zaman gerçek sevgi olmayacaktır. Koşulsuz sev. Sevgini koşullara bağlama. Uygun koşullara sahip olduğunu düşündüğün sevgi, hiç anlamadan tersine dönebilir.
  • Sev; her şeyi sev... SEVGİ ve korku dünyada ki en temel iki duygudur. SEVGİ; korkunun karşıtıdır... SEVGİ yüce bir duygudur...
  • Ne geçmişin hayaletleri ile yaşa ne de geleceğin hayalleri ile... Anı yaşa!!! Çünkü mutluluk anda varolur!!! Ne geçmişte... Ne gelecekte... Geleceğini yaratan da yaşadığın anlar değil mi? 


Sevgi ve ışıkla kalın...
Persephone

23 Ağustos 2014 Cumartesi

Derler ya hani; 'zaman her şeyin ilacı...' Boş yere inanma! Zaman iyileştirmiyor açılan hiç bir derin yarayı...

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

17 Ağustos 2014 Pazar

Simav’ın Çığlığını Duyan Yok

17 Ağustos 1999'da yaşanan o korkunç depremde, deprem bölgesine gitmeyi çok istedim, ancak şartlar uygun olmadığı için gidemedim... Hep içime dert oldu, yaşanan acıları gördükçe acım iki katı artıyordu... Simav depremi sonrası, sevgili Vural abim ''kızım Simav'a gider misin? '' dedi. Nedenini, niçinini bile sormadım. ''Giderim,'' abi dedim... Hiç bir şey yapamasam da insanların dertlerine, acılarına ortak olmak istedim... Ve öyle de oldu...
Simav depremi sonrası; kuzenim İpek'le vurduk çantamızı sırtımıza, düştük Simav yollarına... İşte hikayemiz...


Simav'da çektiğim fotoğraf ve röportajlardan hazırladığımız videoyu izleyebilirsiniz....

Video için tık tık;)

Öncelikle Simav halkına bize kucak açtıkları ve sevgiyle karşıladıkları için Alim Ateş'e Simav yolculuğumuzda yol gösterici olduğu için... Simav yollarında beni yalnız bırakmayan kuzenim İpek Zeynep Köken'e keyifli yol arkadaşlığından dolayı... Beni bu konuda yüreklendiren canım abim Vural Şerifoğlu'na... Müziğiyle destek olan Gürol Ağırbaş'a sonsuz teşekkürler...



Hürriyet Pazar'da 2011 tarihinde çıkan yazımız;
Füsun Aneyzi - Vural Şerifoğlu 
Fotoğraflar: Füsun ANEYZİ
http://www.hurriyet.com.tr/pazar/18483305.asp?gid=59



19 Mayıs’ta, Simav’da 5.9 büyüklüğünde

bir deprem oldu. Geride bıraktığı hayatlar 

acımasızca sarsılmaya devam ediyor. 

Ama gündemde kendine yer bulamıyor. 

17 Ağustos Körfez Depremi’nin 12’nci yıldönümünden 

birkaç gün önce birilerinin Simav’daki 

depremzdelerin çığlığını duyması umuduyla...






Simav’a gelirken öfkeli yüzlerle karşılaşacağımızı düşünmüştük. Oysa gördüğümüz, tarifi güç bir ruh haliydi. Alim Ateş, Türk Telekom emeklisi. Simavlının sözcüsü gibi konuşuyor. Her gelene beyhude olduğunu bile bile bugüne kadar yaşananları anlatıyor:
“Kış bitince zorluklar biraz hafifler sanıyorduk. Soğuk hava bir dertti, şimdi sıcak ayrı bir dert. Yaşlısı da genci de dayanamıyor. Görüyorsun, birkaç ağaç gölgesi var sığınacak. Bu kadar insana hangi biri yeter? Gece çadıra girsen nefes alamazsın. Dışarıda yatarsın, sabaha kadar sivrisineklerle boğuşur, toz toprak olursun. Başımıza geldi, n’apalım, diyorduk. Ama devlet depremi öğrendi, bizi çaresiz bırakmaz, diyorduk. Çabuk unutulduk. Hadi ben emekliyim, üç kuruş maaşım var. Peki günlük siftahıyla yaşayan esnaf ne yapsın? Tek ziyaretçileri alacaklılar.”
Bu hızlı unutuluşun şaşkınlığı aslında çadırkentteki herkesin yüzüne yansımış. Beklentisi kalmamış insanlar toprağa serilmiş şiltelerin üzerinde sizi izliyor. Yine de her gördükleri yabancıya, seslerini duyurmaya aracı olur umuduyla yaklaşıyorlar. Yaşlı amcalar, teyzeler, “Dönünce derdimizi anlat evlat” diye ellerimize sarılyor. Utanıyoruz.
Bir başka yaşlı amca sık sık öksürükle kesilen kısık sesiyle anlatıyor: “Burada bin kişiye bir tuvalet düşüyor, baş edilir gibi değil. Zaten temiz çamaşırı, giysiyi unuttuk. Banyo için bizi belediye otobüsleriyle kaplıcaya taşıyorlar ama yaşlılar için bu da zor. Kış, yaşlıları kötü vurdu, hepsi halsiz düştü. Tuvalete zor gidiyorlar. Çocuklar kendilerini koruyamıyor. Doğru dürüst beslenemiyorlar zaten. Hepsinin rengi soldu. Eskisi gibi oyun oynayıp koşturamıyorlar. Halleri yok. Çadırlarda bütün gün yatıyorlar. Buradan hasta çıkacak hepsi.”

KİMSENİN UMURUNDA DEĞİLİZ KEŞKE DEPREMDE ÖLSEYDİK
Nimet Teyze’nin çadırına doğru yürüyoruz. Bir çeşmenin önündeki yalakta kirli bulaşıklar duruyor. Çocuklardan biri rengi kara sarıya dönmüş suyla oynuyor.
“Bugün çeşmenin suyu çok zayıf akıyor. Kusura bakmayın bulaşıkları yıkayamadık...” Nimet Teyze’ye cevap vermek istiyorum da ne denir? Bilemiyorum. Çadırın önündeki naylon örtüden içeri başımı uzatıyorum. Toprak zemine atılmış yataklarda iki çocuk derin bir uykuda. Çadırın içinden yüzüme doğru çarpan boğucu hava nefesimi kesiyor. Dayanılır gibi değil.
Nimet Teyze öğretmen emeklisi. “Kızımın eviydi” diyor. “Daha borcu vardı evin. Emekli ikramiyemi vermiştim. Çabuk ödeyelim diye dersanede çalıştım. Boşa gitti hepsi. Kiraya gidemeyiz, gelen bütün para banka borcuna gidiyor. Ev az, onların da kirası ödenecek gibi değil. 300 liralık evler 800 oldu. Bir de ev sahipleri depremzede olduğumuzu öğrenince yıllık kirayı peşin istiyor.”
Çocuklardan birinin ağlaması duyuluyor. Nimet Teyze içeri girdiğinde sözü donuk bakışlı kadınlardan biri alıyor: “Bu çadırlarda daha ne kadar yaşayabiliriz diye düşünürken bunu da kaybedeceğiz. Çadırları, gidin başka yerde kurun diyorlar. Buraya panayır kuracaklarmış. Görüntüyü bozuyoruz. Gözden uzak bir yere çekip gitmemizi istiyorlar.”
Çadırın önü giderek kalabalıklaşırken, öfkeli sesler konuşmaya içimizi acıtan hıçkırıklarla devam ediyor. “Burda can kaybı olmadı diye seviniyorduk ama galiba ilgi çekmek için can kaybı olması gerekiyormuş. Aslında buradaki çoğu kişi kısa sürede canını kaybedecek ama kimsenin umrunda olmayacak. Keşke depremde ölseydik!” Yaşlı amcalardan biri giriyor araya: “Öyle deme kızım, Allah büyük. Elbette bunun da bir çaresini bulunur.”

BİR TELEVİZYONU BİLE ÇOK GÖRDÜLER BİZE
Nimet Teyze çadırdan telaşla çıkıyor: “Emre çok ateşlenmiş. İçerisi çok sıcak, bir şilte atalım da dışarıda yatsın, hava alsın.” Kızlardan biri: “Bir bez ıslatıp getireyim, rahatlatır çocuğu” diyerek çeşmeye doğru koşuyor.
Alim Amca yorgun adımlarla yanımıza gelerek, “Hanımlar dertli değil mi?” diyor. “Canları çok sıkılıyor. Bir ara bir televizyon getirmişlerdi. Habercilere poz verdiler sonra onu da aldılar. İşi olanlar ilk günlerde belediyenin servisleriyle gidip geliyordu, sonra o servisleri de kaldırdılar. Çoğu kişi gidemediği için işinden çıkarıldı. Allah beterinden korusun diyoruz ama ne çare. Kış gelecek yine. TOKİ kışa evlerinizi yetiştiririz demişti ama daha hiçbir şeye başlanmadı. Nasıl olacak bilmem ki!”




SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone





LESVOS ADASI

Midilli
foto: Persephone Güncesi

Bu yıl tatil planıma Lesvos Adasını da ekledim... Aslında geçen yaz gitmek planımdaydı, ama kısmet bu yaz tatilineymiş... Neyse, geç olsun güç olmasın... :)))
Lesvos adası bizim bildiğimiz adıyla Midilli Adası; Girit ve Rodos adasından sonra Yunanistan'ın üçüncü büyük adası... Midilli adanın merkezi ve başkenti olduğu için adaya Midilli Adası demeyi tercih etmişiz...:) Lesvos adı ise ünlü Yunan kadın şair Sappho'dan gelmekte, Midilli'nin en büyük meydanının adı da Sappho...

şair sappho
  Ünlü Yunan Şair Sappho 
foto: Persephone Güncesi

Adanın merkezi olan Midilli de Ermou Caddesinde çeşitli hediyelik eşyalar, alış veriş yapabileceğiniz irili ufaklı dükkanlar bulabilirsiniz. Özellikle peynir dükkanları mutlaka uğranması gereken yerler arasında... Oldukça leziz peynirleri var.;)

ermou caddesi
Ermou Caddesi
foto: Persephone Güncesi

Ada merkezinde Osmanlı'dan kalma hamam ve harap halde bulunan camii ziyaret edebilirsiniz. Camii restore edilecekmiş, ancak ekonomik kriz nedeniyle şu an bu plan beklemede...

Çarşı Hamamı
foto: Persephone Güncesi

Yeni Camii
foto: Persephone Güncesi

Ada merkezinde dolaşırken gördüğüm bir kareden çok etkilendim. Bir binanın tadilatı sırasında ortaya çıkan Osmanlı'dan kalma maşallah yazısını, saygılarından dolayı muhafaza etmişler... Ya biz, biz olsak yunanlılardan kalma, onların kültürüne ait bir yazıyı tahrip etmeden dükkanımızın üzerinde kalmasına izin verirmiydik?
foto: Persephone Güncesi

Bir soluk almak istiyorsanız, Osmanlı'dan kalma Taş kahvede yunan kahvesi içilir...
Taş Kahve
foto: Persephone Güncesi

Lesvos adası iki büyük körfeze sahip Yera ve Kalonya... Yera körfezinde güzel manzara eşliğinde bir tavernada peynirli kabak çiçeği dolması ve sardalyanın tadına bakılmalı ve yanında uzo.;) Kalonya körfezi adanın en büyük körfezi ve adanın nefesi; burası büyük çam ormanlarına sahip bir bölge. Adanın tuz ihtiyacı bu bölgeden sağlanıyor. Flamingo cenneti olan bu körfezde on iki ay boyunca flamingo görmek mümkünmüş...

 Yera Körfezi
foto: Persephone Güncesi

Tatil benim için deniz, kum ve güneştir diyorsanız Molivos tam size göre... Güzel evleri, minik dükkanları, kafe ve tavernaları, gezmesi keyifli sokakları ve masmavi Petra sahili ile çok güzel zaman geçirebilirsiniz...
 Molivos
foto: Persephone Güncesi

Molivos
foto: Persephone Güncesi

Hem deniz, kum, güneş isterim hem de biraz tarih görmek isterim diyorsanız. Ayasos köyünde Meryem ana kilisesinde M.S 4. yy da Kudüs'te yapılmış, yapanlardan birinin Lucas olduğu bir ikona bulunmaka. Bu ikonanın mucizevi olduğuna inanılmakta. Ayrıca bu köy, kütüphanesi olan tek köy... Taşlaşmış ormanlar müzesi  görmeye değer... Volakanik patlamalar zamanında taşlaşmış ağaçlar meydana çıkartılarak oluşturulmuş, farklı bir müze... Adada bir çok kilise ve manastır bulunmakta, ancak mutlaka gidilmesi gerekenlerden biri mucizeleri ile ünlü kilise; Taksiyarhis Kilisesi... Bu kilise baş melek Mikail adına yapılmış... Bir rahip tarafından, ölen rahip arkadaşlarının kanından toprakla karıştırılarak yapılmış olan bir ikona bulunmakta...
taksiyarhis kilisesi
Taksiyarhis Kilisesi
foto: Persephone Güncesi
   
Lesvos Adasının en güzel yüzü ise insanları...
Adada insanlar huzurlu, mutlu ve güler yüzlü, burada surat asmaya utanıyorsun... Sahte, maske takmamış, dürüst ve güvenilir insanların arasında olmak büyük keyif... Herkes birbirine gülümsüyor ve birbirleriyle içten selamlaşıyor, kendinizi bu halktan biriymiş gibi hissediyorsunuz, kimseyi tanımanıza gerek yok herkes tanıdık zaten;) Her girdiğiniz dükkanda güler yüzlü, mutlu ve samimi bir şekilde karşılanıyorsunuz... Mutlaka yaşanması gereken bir duygu... Kendimi hiçbir yerde bu kadar huzurlu ve güvende hissetmemiştim... Adada hırsızlık, dolandırıcılık, sahtekarlık, tecavüz yok, kavga gürültü yok... Kimse kimseyi aldatmıyor, kandırmaya çalışmıyor... Kazıklanırmıyım acaba diye kafadan geçen sorular yok... Her şeyin üzerinde fiyatı yazıyor. İnsanlar evlerinin kapılarının üzerinde anahtarlarını bırakacak kadar birbirine güven duyuyor... O kadar ki adada bir tane hapishane var, orada da sadece mülteciler var.
Trafik yok... Evet yanlış okumadınız...:) Gerçekten trafik yok... :)
Trafik kazası yok... Bir tek motor kazaları oluyormuş, çünkü burada halkın çoğunluğu motor kullanıyor ve yollar çok virajlı...
Ve yapılan her bir ölümlü kaza yerine, ölenlerin yakınları tarafından simge olarak küçük kilisecikler yaptırıp koyuyorlar, burada kaza oldu dikkatli olun diye... Hem öleni anmak adına hem de bir uyarı...
Muhafazakar olmalarına karşın kadınlar giyimlerinde oldukça rahatlar ve yan gözle bakan, laf atan yok... Bu adada kadın değerli bir varlık ve kadınlara saygı sonsuz... Kadın ve erkek eşitliğinin gerçekten var olduğunu görmek muhteşem...
Yunanlı dostlarımızdan insanlık dersi almalıyız... Buna ihtiyacımız var...
Bu adada yaşayan bu güzel insanların arasında olmak istiyorum...  Ya da böylesi güzel insanların yaşadığı başka bir yerde... Çünkü; sıkıldım sahteliklerden, gerçek olmayan yüzlerden... Söylemleri ve yaptıkları birbirini tutmayanlardan...  Gitmeli, uzaklaşmalı buralardan, böylesi tuhaf insanlardan... İnsan olmayı ve insan kalmayı başarmış kişiler arasında yaşanmalı hayat... Sevgiyle, huzurla...
Bu adanın adı LESVOS değil HUZUR adası olmalı...
Belki bir gün buralarda yaşam kurmak düşünülmeli... Emekliliğimi Ege'ye kıyısı olan bir yerlerde geçireceğim kesin, bir ada olacağı da artık kesin gibi:)) Bakalım belki hayallerim bir gün gerçek olur.:))
Neden olmasın ki?;)


SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone;)