22 Haziran 2014 Pazar

Üç Bağlılık Tarzı

Brenda ile Bob'un dokuz aylık kızlarının acıklı bir biçimde uykusunda ölmesinin üzerinden neredeyse bir yıl geçmiştir.
Bob oturmuş gazetesini okurken, Brenda elinde bazı fotoğraflarla içeri girer. Gözleri ağlamaktan kızarmıştır.
Brenda kocasına, bebeklerini plaja götürdükleri bir günde çekilmiş bazı fotoğraflar bulduğunu söyler.
''Hıı,''diye homurdanır Bob, başını bile kaldırmadan.
''Annenin ona aldığı şapka var kafasında,'' diye başlar Brenda.
''Hımmm,'' diye mırıldanır Bob. Karısına hala bakmaması ilgilenmediğini belli etmektedir.
Brenda resimeri görmek isteyip istemediğini sorunca, sadece ''Hayır,'' der ve gazetenin sayfasını sertçe çevirip, boş gözlerle taramaya başlar.
Brenda onu sessizce seyrederken, yüzünden gözyaşları süzülmektedir. Sonra dayanamayıp patlar :''Seni anlamıyorum. Bizim bebeğimiz değil miydi o?Özlemiyor musun hiç? Umrunda değil mi?''
''Tabii ki özlüyorum! Konuyu açmak istemiyorum, o kadar, ''diye hırlayan Bob, odadan dışarı fırlar.
Bu çarpıcı konuşma, bağlılık tarzlarındaki farklılıkların bir çiftin uyumu-sadece ortak bir travma karşısında değil, neredeyse her konuda-nasıl bozulabileceğinin bir örneğidir. Brenda hislerinden söz etmek isterken, Bob bundan kaçınmaktadır. Brenda kocasını soğuk ve ilgisiz bulmakta, Bob da karısının kendisine müdahale ettiğini ve ondan çok şey beklediğini düşünmektedir. Brenda kocasının hisleri hakkında konuşmasını sağlamaya ne kadar çabalarsa, Bob o kadar kabuğuna çekilmektedir.
Bu ''zorlama-kabuğuna çekilme'' modeli uzun süredir, Bob ve Brenda gibi çiftlerin kimi zaman aralarındaki kördüğümün çözülmesine yardım etmesi için başvurdukları evlilik terapistleri tarafından yorumlanmaktadır. Ancak yeni bulguların işaret ettiği gibi, bu klasik çelişkinin bir beyin temeli olabilir. Bu tarzların hiçbiri ''en iyisi'' değildir. Aslında,her iki eğilim altında yatan sinirsel modelleri yansıtmaktadır.
Çocukluğumuzun yetişkinlik tutkularımız üzerinde bıraktığı iz, en açık olarak ''bağlılık sistemi''mizde;yani bizim için en önemli kişilerle ilişki kurduğumuz zaman işleyen sinir şebekelerinde görülür. Gördüğümüz gibi, iyi bakılan ve bakıcılarının empatisini hisseden çocuklar, bağlılıklarında güvenli olurlar; insanlara ne aşırı yapışır, ne de uzak dururlar. Ancak duyguları ebeveynleri tarafından göz ardı edilen ve ihmale uğramış hissedenler, bir sevgi bağı kurmaktan umudu kesmişçesine, ilişkiden kaçınmaya başlarlar. Ebevenleri tutarsız duygular sergileyerek bir öfkeli, bir müşfik davranan çocuklar ise kaygılı ve güvensiz olurlar.
Bob, sakıngan bir tipin örneğidir; yoğun duygulardan hoşlanmadığı için onları asgariye indirmeye çalışmaktadır. Brenda kaygılı bir tiptir; duyguları engellenemez bir şekilde kabarıp taşmakta ve kafasını taktığı şeyler hakkında konuşma ihtiyacını duymaktadır.
Bir de duygularından rahatça söz eden, ama onları kafaya takmayan güvenli tip vardır: Bob böyle bir tip olsaydı, herhalde Brenda'nın muhtaç olduğu duygusal yakınlığı gösterebilirdi. Brenda güvenli olsaydı, Bob'ın şefkat göstererek duygularını paylaşmasına o kadar çaresizce ihtiyaç duymazdı.
Bağlanma tarzımız çocuklukta bir kez oluştuktan sonra, kayda değer biçimde sabit kalır. Bu apaçık bağlılık tarzları her yakın ilişkide kendilerini şu ya da bu ölçüde belli eder; en güçlü ortaya çıktıkları yer de, romantik bağlardır. Bağlılık ve ilişkiler üzerindeki bir çok araştırmaya önderlik etmiş olan, California Üniversitesi'nden psikolog Philip Shaver'ın bir incelemesine göre; bu tarzların her birinin, kişinin ilişki yaşamında bariz sonuçları vardır.
John Bowlby'den Amerikalı takipçisi Mary Ainsworth'e geçen meşaleyi Shaver taşımaktadır. Ainsworth, öncü çalışmalarında dokuz aylık çocukların annelerinden kısa süreli bir ayrılığa nasıl tepki verdiklerine bakarak, bazı bebeklerin bağlılıklarında güvenli,diğerlerinin ise çeşitli şekillerde güvensiz davrandıklarını ilk saptayan kişidir. Bu içgörüyü yetişkin ilişkilerinin dünyasına taşıyan Shaver, bir dostlukta, evlilikte ya da ebeveyn-çocuk arasındaki gibi yakın ilişkilerde ortaya çıkan bağlılık tarzlarını tanımlamıştır.
Shaver'in araştırma grubunun bulgularına göre,(bebeklik,çocukluk ya da yetişkinlik çağındaki) Amerikalıların %55'i, başkalarıyla kolayca yakınlaşan ve bağlılıklarında kendini rahat hisseden ''güvenli'' kategorisine girmektedir. Güvenli kişiler romantik bir ilişkiye girerken, eşlerinin duygusal bakımdan açık ve uyumlu olmasını, zor zamanlarda da -tıpkı kendilerinin yapacağı gibi-yanlarında durup destek vermesini beklerler. Güven içinde bağlanan kişiler kendilerini ilgi,şefkat ve sevgiye layık bulur, başkalarını ise erişebilir, güvenilir, kendilerine karşı iyi niyetli olarak görürler. Sonuç olarak da, ilişkilerinde içli dışlı olur ve birbirlerine güvenirler.
Buna karşılık, yetişkinlerin yaklaşık %20'si aşk ilişkilerinde ''kaygılı'' olan, eşinin kendisini pek sevmediğinden ya da terk edeceğinden endişelenmeye yatkın kişilerdir. Evhamlı ve güvenmeye muhtaç olmaları yüzünden, bazen eşlerini istemeden de olsa kendilerinden uzaklaştırılar. Kendilerini sevgi ve ilgiye layık görmezler, sevgililerini ise idealleştirmeye eğilimlilerdir.
Kaygılı tipler bir ilişki kurdukları anda, terk edilecekleri ya da bir şekilde kusurlu bulunacakları korkusuna kolayca kapılabilirler. ''Aşk iptilası''nın tüm belirtilerini göstermeye eğilimlidirler: Saplantılı bir şekilde kafaya takma, içe dönük kaygılanma ve duygusal bağımlılık. Genelde endişe ve korkuyla güdümlendiklerinden, ilişkileri hakkında-eşleri tarafından terk edilecekleri gibi-her türlü evhama kapılırlar, ya da aşırı tetikte olur ve eşlerinin hayali kaçamaklarını kıskanırlar. Çoğunlukla aynı aşırı ilgiyi arkadaşlıklarına da taşırlar.
Yetişkinlerin %25 kadarı ''sakıngan''dır, yani duygusal yakınlıktan hoşlanmaz, bir eşe güvenmekte ya da duygularını paylaşmakta zorluk çeker ve eşleri duygusal bakımdan yakınlaşmaya çalıştığında tedirgin olurlar. Kendi duygularını, özellikle de sıkıntılı hislerini bastırmaya eğilimlidirler. Sakıngan kişiler eşlerinin duygusal bakımdan güvenilir olmasını beklemediklerinden, yakın ilişkilerden hoşlanmazlar.
Kaygılı ve sakıngan tiplerin temel sorunu, katılıklarıdır. Her iki tipte belirli bir durumda aslında mantıklı olan, ama işe yaramadığında bile vazgeçilmeyen stratejilerin temsilcisidir. Örneğin,gerçek bir tehlike söz konusuysa, kaygı hazırlıklı olmaya yol açar, ama yersiz kaygı ilişkide sorun yaratır.
Bu iki tipten insanlar, sıkıntılı zamanlarında yatışmak için genellikle birbirinden farklı stratejileri benimserler. Brenda gibi kaygılı kişiler, teskin edici etkileşimleri gücüne güvendiklerinden başkalarına dönerler. Kocası Bob gibi sakıngan tipler ise katı bir bağımsızlık içinde, üzüntülerini kendi başlarına gidermeyi tercih ederler.
Güvenli sevgililer, ilişkilerinin çok sarsılmaması için kaygılı bir eşin huzursuzluklarıyla aralarına tampon koyabilirler. Taraflardan biri güvenli bir yapıdaysa, çift görece daha az çatışma ve bunalım yaşar.Ama her ikisi de kaygılıysa, doğal olarak anlaşmazlıklara ve öfke patlamalarına yatkın olurlar ve ilişkileri sürekli olarak yoğun bir dikkat gerektirir. Evham, kırgınlık ve üzüntü sonuçta bulaşıcıdır.

Daniel Goleman
Sosyal Zeka

SEVGİ ve IŞIK'la kalın...
Persephone

3 yorum:

  1. Gittikçe derinleşiyo ;))
    Ama çok sevdim kendimi çözmeye çalışıyorum bu da çok hoşuma gidiyo :))
    Yaşam koçum benim ;))
    Öpüyorum çooook kocaman :*

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Canımsın daha derinleri sırada:)))Faydam oluyorsa ne mutlu bana...Öperim kocaman...Sevgiler..

      Sil
  2. daha derine inince kafayı yerim ben :)

    YanıtlaSil